Efendim, parantezinizi köşeli mi alırsınız köşesiz mi?
Her yerde duyulan söylenen çok çok genel bir laf vardır.
Ben de o beylik lafı kullanacağım. Çünkü benim de ağzım var ve benim de bu beylik lafı etmeye hakkım olmalı.
“Ağzı olan konuşuyor“. Bu laf kim söylerse söylesin her zaman komiğime gitmiştir. En son markette yedi yaşlarında bir çocuk annesine söylemişti bu bu sözü. Ben de marketin ortasında bastım kahkahayı. Tabi bütün gözler çocuğun konuşmasına değil kahkahamın desibalitesi yüksek olduğundan bana çevrileceğinden tırstığım için derhal yan reyona dalarak gözden kayboldum.
Bu sözü seviyordum zaten, bir de bunu yedi yaşında ÇOCUKLAR DUYMASIN dizisinin yeni versiyonunun dominant teyzesinin fırlama çocuğu Beton Orçun gibi bir çocuktan üstelik annesine karşı söylendiğini duyunca kahkahamı kendi kendime mazur gördüm. Eeee, siz de şu patavatsız kahkahamı mazur görün de ben de bir sonraki paragrafı yazmaya geçeyim artık dimi.
Ağzı olanın konşuması, eli olanın yazması demek aslında başka neler demek.
Mutfak Diliyle: Ön soğuklar, Ara Yemekler, Ana yemekler, Anasının kuzusu yemekler, sondan bir önceki yemekler, son yemekler, tatlılar, ön meyvalar, arka meyvalar… Maşşşallah bunu bilen yabancılar da ne der biliyor musunuz, “Bu Türkler habire tarih boyunca at sırtından inmemiş, iner inmez sofra başına oturmuş ve tekrar ata binene kadar sofradan kalkmamış zanneder. Bu yemek konusunu başka bir yazı konusu yapacağım. Stop.
Keresteci Diliyle: Kütük, Kereste, tahta, işlenmiş tahta, tahta çıkıntıları / atıkları
Edebiyat / Yazı Diliyle: Sözcük yığıntısı, anlamlandırılabilir ve ilişkilendirilebilir ama işe yaramayan nitelikte yazılar, ilişkilendirilip te bir işe yarayan ama kalitesiz ama teknik anlamda içeriği ve dışarığı pürüzlü, zımparalanmamış yazılar, hem birbiriyle ilişkili / anlamlı, kaliteli, bir işe yarayan, zımparalı ve cilalı olup ta kötü niyetli yazılar, bir de bunun aynısının iyi niyetli olanı.
Konuşma Söz Diliyle: Bu kategoriyi de siz edebiyat dilinden konuşma diline uyarlayın artık. Zaten bu güzel pazar yazısını yine kategorik açıklama yaparak ziyan ettik.
Kategorileri ona ve yirmiye bile çıkarabiliriz. O zaman hem ürkütücü olur yazımız hem garnitürü bol ama asıl malzemesi olmayan sofraya benzer.
Boş laf etme mevzusundan sadede gelelim artık.
Parantezler:
– Efendim, parantezin içini mi seversiniz, dışını mı…
– Ya da, parantezinizi köşeli mi alırsınız köşesiz mi?
Ben parantezin içini severim. Tıpkı kaymaklı bisküvinin içindeki kaymaklı kısım gibi. Oralara girerim. Parantezi genişletirim, oraya tıkıştırılmış üç beş sözcüğün yanına beş altı tane daha sığdırmaya çalışırım her daldığım parantez aralığında. Sonra da parantezin dışındaki sözcüklerin ahengini bozmadan onlara bir Sadri ALIŞIK selamı verir ve cümleden yakamı kurtarırım.
Parantezin içini severim sevmesine ama, ben esas parantezin OKKALISINI severim. O neymiş öyle demeyin. OKKALI PARANTEZ, uzun uzadıya parantez değil, köşeli parantezdir. Ben genelde köşeli paranteze OKKALI PARANTEZ derim. O köşe öyle boş yere köşe olmaz çünkü. O köşenin içinde ne kadar YUMUŞAK parantezler yatırsanız sığar çünkü.
Parantezin içini sevmem biraz da gıcıklık sanırım. Herkes parantezin dışını severken, parantez içlerini atlamak için bahane ararsa, parantez içi kısımları sevmezse ben SEVİLMEYENİN DOSTUYUM çünkü. DÜŞENİN DOSTU babından parantez içleriyle bir aşk oluştu aramızda.
Hem parantez içine girince sanki yazarın evinin içine girmişim veya beyninin içine giren aralığı bulmuşum gibi hissederim. Bu bir kuruntu veya avuntu olsa bile kime nee.
Haa, bir de OKKALI yani köşeli parantez açılmışsa değmeyin keyfime, bu demektir ki, parantezin içine girince, bir sürü yumuşak parantezler de yatmakta içerde. Hemen dalarım sözcüklerin kefinin çıkarmaya.
ARA SÖZ:
Bir kütük gibi, veya sofrada asıl yemeği olmayan bir yığın yemek benzeri şeyler gibi işe yaramaz gürültü ve görüntülere, kirlilikten ibaret konuşma veya yazılara zaman harcayacağıma parantez içlerini okumayı veya laf salatası içinde bir parantez aralığı yakalayıp tefekküre dalmayı tercih ederim. A. FİDAN
Parantezin tekniğinden çıkıp bir de hayatın parantez içi ve dışına girmeyeyim artık. Onu da bir başka pazar yazısına saklayalım. Bu pazar yazısı da amma doğurgan oldu. Başta mutfak konulu bir yazının ardından bir de parantez içi ve dışı duyguları eklemiş olduk.
Sevgli parantez, senin adınla başlayan bu yazımı seni hiç kullanmadan bitirmiş oldum. Böylece beynimin içine okurlarımın parantez içlerinden sızmasını engellemiş oldum desem de olmaz. Çünkü onlar zaten beni bilirler.
Sevgili pazar dostları,
Parantezden korkmayın, hele ki hiç ürkmeyin. Küçükken bisküvinin önce hariçten yerlerini bitirip içindeki kaymaklı kısımları en sona bıraktığım gibi, bir kitap aldığımda elime, kapağın önü, arkası, alt kapağın altındaki önsözü, son sayfada son söz varsa onu, yoksa son paragrafı talan ederim önce.
Bunlar öncelikle aradan çıkması gereken yerler diye düşünürüm ve kitaba dalarım.
Sevgili dostlar, her kitap bir parantez aralığıdır biz yazarlar için. Ve bizim içimiz çok dolu ve dolu olduğu için de çok kirlidir. O nedenle içinde “erdem” denilen misyon olmayan yazar, ya sapıtır delirir ya intihar eder. İçinde “erdem” denilen misyon olan yazarlar da yıllar sonra ak saçlı bilge dede/nine olur ve tarihteki yerini HAKKIYLA alırlar.
Sevgili pazar dostları, bu gün yamurlu bir pazar. Gün batımı mün batımı yok. Bu gün yağmurun sicimlerinde için kahvenizi. Yağmur da yoksa, bulutun grisini katın kahvenizin içine onun köpüğünde yudumlayın hayatı.
Kalın sağlıcakla.
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, https://www.bilgievreni.com, https://www.gazetecanik.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.net, https://www.ahmetfidan.com ile, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: dil, edebiyat, güncel yaşam, insan, kitap, Kültür ve Sanat, laf, okuma, parantez içi, pazar yazısı, Psikoloji, rarantez, sanat, söz, Toplum, Yaşam