Demirağlarla Ördük Ana Yurdu Dört Baştan, Sonra Bu Ağları Tarihe Gömdük Karayoluyla Sil Baştan…

Geçtiğimiz hafta trafik haftasıydı. Trafik sorunlarını çözümlemek amacıyla bir çok Avrupa ülkesi aralarında anlaşarak bir konsey kurdu. Bu konseye Türkiye de üyedir. Merkezi Fransa’nın başkenti Paris’te olan bu konseyin üyeleri, zaman zaman toplanarak trafik sorunlarını görüşürler. Bu konsey Mayıs ayının ilk cumartesi günü ile başlayan haftayı “Uluslararası Karayolu Güven Haftası” olarak kabul etmiştir.

Ülkemizde de trafik kazalarının önlenmesi yolunda çaba gösteren kuruluşlarca, aynı hafta “Trafik Güvenliği ve Eğitim Haftası” olarak kabul edilmiştir. Bu hafta süresince; yayın organları, radyo, televizyon aracılığı ile trafik kazalarının önlenmesi için halka trafik kuralları anlatılır. Trafik kurallarına uyulması gereği rutin olarak belirtilir. Broşürler dağıtılır. Ancak gerçekten çocuklarımızın, gençlerimizin sürücülerimizin beyinlerinde kalıcı olarak yer etmesi gerekli konular üzerinde durulmaz.Okullarda öğrenciler trafik konusunda bilinçlendirilir. Tıpkı 23 Nisan kutlamaları veya yerli malı haftası gibi, genellikle zoraki yapılan toplantılar, trafik polisi konvoyları sirenler, protokol konuşmaları vs. Bunları yadsıyor muyuz? Tabi ki hayır. Bunlara diyeceğimiz yoktur. Ancak bu haftayı kutlayan emniyet birimi kendi haftasıymışcasına bu haftanın kutlanmasını paylaşımcı olmayan şekilde kutlamaktadır. Artık neredeyse her ilçede Fakülte olmasa da Üniversitelerimizin Meslek Yüksekokulları bulunmaktadır. En azından trafik haftası dolayısıyla emniyet birimi başta olmak üzere, belediyeler, üniversiteler tam olarak işbirliği içinde bu etkinliği gerçekleştirmelidir.
Büyükşehirlerde onca büyük imkanlara rağmen, ilk ve orta öğretim okulları, sınıfları, sınıf öğretmenleriyle birlikte trafik bilincinin yerleştirilmesi için geziler, okul dışı programları düzenlenmez, eğitim sadece ve sadece ezberci ve teoriye boğulmuş mantıkla devam ettirilir.

Taşrada da benzeri şekilde örneğin turizm haftası olur, içinde turizm programı olan fakülte veya yüksekokullar o gün veya o haftada bir etkinlik düzenlemezler, bu etkinlik, ilçelerin kaymakamlıklarına bağlı Turizm İl – İlçe müdürlüklerinin kuru etkinliğine bırakılır. Trafik haftası olur, bu hafta il veya ilçelerde Emniyet birimi tarafından gerçekleştirilir, öyle ki, Trafik haftasında Türkiye’de İki Karayolu Ulaşımı ve Trafik Programından biri olan Balıkesir Üniversitesi Bigadiç MYO ile aynı ilçenin Emniyet Birimi, Belediye ortak bir trafik etkinliği düzenlemez. Türkiye’nin kaderidir, bir kurumun etkinliğini başka bir kurum yaparken aynı kurumun yapması gereken etkinliği de daha başka bir kurum yapmaktadır. Bu ülkemizde genel bir sıkıntıdır. Kamu kurumlarının başındaki kişiler şu ya da bu nedenle bu konularda gerçek anlamda işbirliğine girmezler.

Trafik bilinçlendirmeleri bu şekilde rutinlere boğulmuşken, ülkenin temel ulaşım sistemi karayolu ulaşımına dayandırılmıştır. Yıl 1998, İstanbul I. Kentiçi Ulaşım Şurası, Cemal Reşit Rey Konferans Merkezi. Bu tarih ve bu yerde şu sözleri söylemiştim kürsüden: “1938 yılından (M. Kemal Atatürk’ün Ölümünden) bu güne kadar demiryolunun gelişmesine ilerlemesine şu ya da bu şekilde imza sahibi olup ta engel olan veya bu ihmale göz yuman herkim veya kimlerse bunların hepsi vatan hainidir.”
Evet o tarihte söylediğim sözün bu gün de arkasındaydım. Taa ki Uluslararası Demiryolu Sempozyumuna katılana kadar. Çünkü artık ülkenin gelişme ivmesi ve talihi sadece duble yollarla kalmayıp bütün ülke genelinde demiryollarının yeniden ele alınmasıyla devam etmekteydi. Demir yollarındaki hızlı başlayan bu ivmenin de artık eski hızının kalmadığını söyleyebiliriz.

Benim hep konuşmalarımda dile getirdiğim bir konuyu uluslar arası bir sempozyumda Devlet Demiryolları Genel Müdürü Süleyman Karaman dile getirdi bir programın kapanış konuşmasında. “Yapılan Anketlere göre halkımızın % 98 i demiryollarını seviyor, bu yüzde 98’in ancak %2 si demiryollarını bilmekte veya tanımaktadır.” Evet tanıtımın trajik boyutu da böyle.

Bu gün itibarıyla öncelikle demiryolları, yük ve yolcu konseptiyle bir uçtan bir uca hızlı tren altyapısına kavuşturulacak eş zamanlı olarak ta demiryolu ulaşımının güvenlik ve konforu sunduğu diğer kablosuz internet hizmetleri gibi avantajları halkımıza etkin ve yoğun olarak anlatılacaktır. Ayrıca demiryollarımız Lojistik köyler uygulamalarıyla yük taşımacılığına yeni boyutlar katmıştır.

Ne var ki yine bizzat kendim İstanbul için 1999-2000 li yıllarda Sultançifliği tramvay inşaatının yeraltından yapılmasına yönelik önerim kabul edilmemişti. Ama 2005 sonu 2006 başlarında bu önerime dönülmüş ve Sultançifliği hattı kısmen yeraltına alınmıştır. Zararın neresinden dönülürse kardır.

Yine aynı şekilde 2000 yılında İstanbul’da kullanılan akbil’in çok geri bir teknoloji olduğunu belirtmiştim. Kentiçi Toplu Ulaşımın ücretlendirilmesi acilen mutlak surette kişiselleştirilmiş optik manyetik kartlarla yapılması gerektiğini söylemiştim. Bütün bunlara rağmen dönemin Genel Müdürü bu önerilerimizi dikkate almayarak Akbil’in tamamlayıcısı olan yeni özellikli kağıt bilet uygulamasını başlatmıştı. Üstelik bu bileti basacak tesisin yönetiminde olmama rağmen.

O zaman itibarıyla İETT ye önerdiğim kişiselleştirilmiş manyetik/ optik kart hem Akbil teknolojisini hem özellikli kağıt bileti gereksiz kılarak ikisini birden devreden çıkararak detaylı yolcu istatistiklerinin yapılmasına ve orerler için extrapolasyon düzenlenmesine katkıda bulunacaktı. Ama önerim kabul edilmedi. Neden? Çünkü sakalım yoktu )))
(Ama bu gün 2008 yılı itibarıyla bu teknolojiye geçmeyi planlamaktalar.) Ne yani benim dile getirdiğim konuyu uygulamaya geçirmek için 8 sene geçmek zorunda mıydı. Takdir sizin.
Oysa ki bu teknolojileri kısmen bu gün Başta Ankara İzmir Balıkesir gibi diğer illerimiz de kullanmaktadır. Çağdaş İzmir Kenti Kentkart sistemiyle bu konularda hayli yol almışır.

Ancak İstanbul’un ulaşımdan sorumlu Büyükşehir Belediye başkan yardımcımız Doç.Dr.Rafet Bozdoğan (Genel Sekreter Yardımcısı) bu konulardaki çalışmaların başlatıldığını söyledi. Ben de kendilerine katkıda bulunabileceğimi söyledim.
Yine bu konuda Marmaray Projesi hakkında da da 1998 li yıllarda ulusal bir gazetenin birinci sayfasından verilen yazımda da özetle belirttiğim şu notları tarihe düşmek isterim.
Marmaray projesi bırakın 2010 yılını bu günün insan kitlesinin bile boğaz geçişinin üstesinden gelecek bir çapta değildir. Ne yazık ki boğaz geçişi tüp tünelleri iki geçişlidir. Ve ikisi de raylı sistem geçişini öngörmektedir. Keşke ben dahil bu sözleri dile getiren diğer insanların görüşleri dikkate alınsa ve bu hata yapılmasaydı. Evet şu an inşaatı yapılmakta olan Marmaray Projesi boğaz geçişi için son derece dar bir ihtiyacı karşılayacaktır. İkinci köprüden daha hızlı bir şekilde ikinci bir tüp geçit gündeme gelecektir. Maalesef durum bu. Dönüş fırsatı var mıdır? Şu aşamada yok. Allah korusun bir deprem olur da inşaat sistemleri zarar görürse belki yeniden bu konsepti değerlendirirler. Çünkü şu anki tüp geçit hattı Kuzey Anadolu aktif fay hattına sadece 50 km mesafede. Korkutmak gibi olmasın ama gerçek bu. Bu tüpgeçidin böylesi aktif fay hattına yakın olması dünya tarihinde aletsel büyüklüğü en şiddetli olan depreme çok rahatlıkla dayanacak şekilde yapılmalıdır.

Politikalar sil baştan belirlenir mi tabi ki hayır. Biz Türkler yaparız yeniden yaparız, bozarız yeniden yaparız. Biz bu filmi maalesef hep seyrederiz.
ESENLİK DİLEKLERİMLE..

Yazı Sözlüğü:
Extrapolasyon
: Bu günün verileriyle ya da eldeki verilerle geleceğe yönelik mantıksal ve matematiksel çıkarsamalar yapmak.
Orer: Karayolu veya raylı ulaşım sisteminde başlangıç noktasından bitiş noktasına göre bir sefere verilen ad.

Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar https://www.yazarport.com, https://www.gunesgazetesi.net https://www.kamudanhaber.com https://www.bilgievreni.com, https://www.siyasalforum.net https://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Paylaş

Etiketler: , , , ,