Son Dönem Türk Siyasal Hayatındaki Muhalefet Boşluğu ve Dördüncü Eğilim Tanımındaki Değişim

Yakın dönem Türk siyasal hayatında Türk halkının siyasal eğilim ve tercihleri konusunda Anavatan Partisi için çoğu zaman ideolojik bir tabana dayanmayan, dört eğilimin partisi olduğu şeklinde değerlendirmelerde bulunulurdu. Bu değerlendirmegenel anlamda yerinde bir söylemdi. ANAP'ın çaptan düşmesi, DYP ile bir araya gelmesi durumunda bile yüzde on barajını geçememesi karşısında bu değerlendirme 2004 yerel genel seçimlerine kadar anlamsızlaşmıştı.

Öte yandan, AK Parti, 3 Kasım 2002 merkezi yönetim genel seçimleriden sonra 2004 yerel genel seçiminin ardında bütün Türkiye'nin partisi olma eğilimine girmiş ve bunu devam eden ilk merkezi yönetim 2007 genel seçiminde aldığı sonuçlar ile tescillemişti. Böylece, geçtiğimiz yıllar içinde ANAP için yüklenen misyon tam olarak AK Partiye yüklenmeye başlamıştı. Ne var ki toplum böyle bir misyon yüklese de, yer yer AK Parti de bu misyonu sahiplense de hem toplum bazında hem parti bazında bu tür çoğulcu niteleme tam olarak içselleştirilememiş hatta sahiplenil(e)memişti.

Ancak, 2009 Genel Yerel Seçimlerinde yeniden aynı tablonun sürdürülmesi, yetmediği gibi, bunun 2010 referandumunda daha da net bir şekilde ortaya çıkması ve devamla, 2011 merkezi yönetim genel seçimleriyle tam olarak tescillenmesi ile dünün ANAP ı bu günün AK Partisi olarak görülmeye başlandı. Ancak durum o hale geldi ki, dünün ANAP ı bu günün AK Partisinin (başarısının) yanında sönük (bile) kaldı. Çünkü Özal ve prenslerinin tek parti ve devamındaki iktidarı ile Erdoğan ve ekibinin iktidarı arasında kıyaslanmayacak derecede (siyaseten) başarı ve çap farkı vardı. Bu açıdan ANAP ile AK Partinin eğilimleri birleştirmesinde gözle görülür tarz ve/veya durum farkları vardı. Bunları kısaca değerlendirecek olursak;

1. Olarak; AK Parti'nin oyları her ne kadar ülke nüfusunun yarısından fazlasına ulaşsa bile, AK Parti tam anlamıyla ülke genel politikaları açısından liberal ağırlıklı bir parti olsa bile SOSYAL DEMOKRAT eğilim, partinin demografik içeriğindeki seçmen kitlesine parti yönetimine veya milletvekili rengine yeterince yansımamaktaydı. 2003 ve hatta (28 Şubat'ın da etkisiyle) 2007 genel seçimlerinde iktidar olurken muktedir de olabilmek adına akdedite olmuş adaylarla veya merkeze yakın adaylarla yoluna devam etmiştir. Bu nedenle AK Partideki 4. eğilim sathidir.

2. CHP'nin (geçen haftaki yazımızda da konu ettiğimiz gibi,) ümit olmaktan çıkması, kayıkçı kavgasından kurtulamaması, partide bulunan gerek iç gerek dış çevrede etki sahibi kişileri alternatif düşüncelere sürükledi. İktidardan uzun dönemde formel veya informel ikbal uman kimi omurgasız (esnek)) sosyal demokratlar AK Parti ile şu ya da bu şekilde eklemlenmeyi başarmış ve bu noktada önemli mesafeler almışlardır. Bu kesimin omurgasız yapıları AK Parti tarafından bilinse de pragmatizm ortak paydasında içselleştirilmiştir.

3- CHP nin ülke geneli kurumsal muhalefet eksikliği, MHP tarafından tam olarak tamamlanamadığı için, alternatif politikalar veya farklı görüşler adına tek çıkar yol kalıyordu. AK Partinin içeriğinde şimdiye kadar varolan muhafazakar, liberal ve milliyetçi eğilime 4. eğilimin eklenmesiydi. Bu süreç ilk olarak Ertuğrul Günay'la başlamış aynı şekilde Antep'ten Şamil Tayyar ve İzmir'den İlknur Denizli gibi sosyal demokrat çizgiden gelen isimleri listesine katmıştır. Ancak bu yönelim, hiç bir zaman AK Parti içinde sosyal demokrat kitlenin belirgin bir şekilde temsil edildiğini göstermiyordu. Bu günden sonrası için de siyaseten bir ekstrapolasyon yapmak neredeyse imkansız gibi bir durumdur.

SONUÇ:

2012 itibarıyla, AK Parti, bünyesindeki 4. eğilimin eksikliğini malesef hissetmemektedir. Bunda partinin kronikleşmiş yükseliş trendinin etkisi de büyüktür. İşin bir başka önemli boyutu da, AK parti saflarına katılmış olan sosyal demokrat isimlerin, zaman içinde ana bünye içinde hızlı bir şekilde asimile olduklarıdır. hatta bu süreci asimilasyon olarak değil belki de siyaseti öğrenme süreci olarak tanımlamak daha yerinde olacaktır.

Ne var ki, gerek dünyadaki sosyal demokrasini akıbeti gerekse Türkiyedeki sosyal demokrasinin durumu AK partinin bu eksikliği hissetmemesine neden olmakta. Öte yandan AK Parti de zaten nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan ve siyaseten oy deposu olarak görülen en yoksul kitleleri hedef aldığından dolayı halk nezdinde böyle bir eksiklik hissedilmemektedir.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda düne kadar tanımı yapılan dört eğilim bu gün için eskisi kadar bir anlam taşımamaktadır. Hatta, bunun yerini etnik köken üzerinden yapılan siyaset kombinasyonları almıştır. Bu başkalaşım trendinin 10 yıl sonrası ise gerçek anlamda belirsizdir.

Not:

Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, https://www.bilgievreni.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.org, https://www.gazetecanik.com, https://www.gercekgazete.web.tr, ile, Gazete Canik, Gerçek, vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Paylaş

Etiketler: , , , , , , ,