24 Ocak, 5 Nisan, 24 Şubat adı ne olursa olsun Türkiye’de ekonomik krizler olmuştur. Hatta 1930 yılında yine dünya ekonomik krizi yaşandı. Ama geçen yıl ve bu yıl yaşamakta olduğumuz dünya ekonomik krizine nokta olarak bir ay veya bir yıl vermek bile mümkün olmadı. Zira dünya ekonomik krizi 2008 yılından başlamış, 2009 yılına (bu yıla) kadar devam etmiş, 2009 yılının hemen sonunda da bitecek gibi görülmemektedir.

Bu krizin kronolojik derinliği bu kadar geniş bir zaman bandı içinde olsa bile, uluslararası alandaki bu kriz Türkiye’deki işsizlik oranlarının % 15 lere dayanmasını makul görmemizi gerektirmez. Kabus niteliğindeki böylesi bir oran karşısında iktidarın gelir dağılımındaki temerküzü dağıtma noktasında hala etkin bir politika uygulayamaması üzücüdür.

Yeni siyasal önlemler sıra sıra gelmekte ama malesef kayda alınır bir kıpırdama göremiyoruz. Ülke siyasal ve ekonomik açıdan istikrara kavuştu şeklindeki koro halindeki söylemin uzaktan nağmesi güzel geliyor. Buraya kadar iyi. Bu sene içinde piyasalarda beklenen canlanma olmazsa ne olacak. Olacak belli. Siyasal iktidar siyasalarıyla piyasaları canlandırmak zorunda kalacak. Canlandıramazsa ne olacak. Kestirmek zor değil. 3 Kasım geliş tarihiyse halk ümidini kaybetmişse 29 Mart ta bu gaflet devam etmişse, bu sınırsız sorumsuz kredinin gelecek seçimlerde de devam edeceğini beklemek abes olur.

Siyasal iktidar hala piyasaları beklendiği ölçüde canlandıramadıysa burada bir sorun var demektir. Bu güne kadarki uygulanan para ve maliye politikaları salt istikrara yönelikti. Piyasa istikrara kavuşmuştur. Artık insanlar işsizlik kabusundan kurtulmak istemektedir. Uygulanan maliye politikaları ise hala dolaylı ve dolaysız vergilerin artırılması yönünde. Özel vergiler akaryakıt üzerindeki vergiler hala dünya sıralamasında en önlerde bulunmaktadır. KDV indirimleri de tatlı kar peşinde koşan fırsatçı esnaflar ve üreticiler sayesinde ve özellikle de tüketici veya müşteri bilincinin yeterince gelişmemesi nedeniyle ölü doğmuştur. Genç erkekler askerlik görevini işsizlikten kurtulmak için bir sığınma olarak görmeye başladı. Bu utanılacak durumun ömrünü düşünmek bile toplum içindeki ezici kitleleri kanser etmeye yetmekte.

Kamu yatırımları ve harcamaları halk anlamında kamu nun ali menfaatleri yönünde etkide bulunmamaktadır. Oysa ki kamu yatırımları ve harcamalarındaki bir birimlik artış çarpan teorisiyle etkisini istihdam ve sosyal refah olarak kendini göstermeliydi. Her ne kadar düşük enflasyon, yüksek kalkınma hızı ve tam istihdam kapalı kaplar örneği aynı anda üçü birden sağlanamasa da en azından hissedilir bir rahatlama sağlamalıydı.

Kamu Kurumlarına İş bulma komisyoncuları krizin uzun sürmesini bekliyor.

İş bulma komisyoncuları, ister resmi ister gayrı resmi, istihdam garantisi karşılığında 1 maaştan 10 maaşa kadar değişmekte olan bedeller alarak perde arkasının güler yüzlü ajanları olmaya devam ediyor. 

Siyasal iktidar ne zaman bir gelire ihtiyacı olsa koy vergiyi mantığıyla hareket etmekte. Adalet ve Kalkınma Partisi‘nin adındaki adalet kelimesi gelir bölüşümünün korkunç orantısızlığı altında ezilmektedir. Öte yandan, repo ve faizden kaçan para üretim doğuracak yatırıma değil de yastık altına ve gayrımenkul alımına yöneldiğinden ekonominin dişlisi dönmektense potansiyel olarak büyümektedir. Işte bu büyüme de istihdama dönüşmüyor. Bu noktada istihdam kabusunun matriksi aranmalıdır.

Mutlu yarınlar dileğiyle

ESEN KALIN.

Not:

Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.timeturk.comwww.bilgievreni.com, www.haberanaliz.net www.siyasalforum.net, www.gunesgazetesi.net, www.kamudanhaber.com www.gercekgazete.web.tr,  ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Balıkesir Demokrat, Marmara Bölge, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Paylaş

Etiketler: , ,