Değneğin İki Ucu B.klanmadan Hayata Dair Düşülmüş Dipnotlar:
Sevgili dostlar;
Geçmişi anlatan eğer Emin Oktay veya Niyazi AKŞİT’in tarih kitabı ise, okurken sıkılırız.
Geleceği anlatan Teknoloji bakanı ise dinlerken sıkılırız,
Hayata dair en can alıcı öğüdü babamız veriyorsa sıkılırız,
Yanağımıza öpücük konduran, yüzümüzü okşayan dedemiz veya ninemizse sıkılırız,
Namazı niyazı anlatan din görevlisiyse sıkılırız,
Havuzlu dubleks, sahil kenarındaki yalımız eğer on yıldır içinde yaşıyor olduğumuz bir yerse sıkılırız,
En orijinal en coşkulu en şamata geçen konuşma eğer okulda bir derste yapılıyorsa sıkılırız,
* * * * *
Sıkılınca ne olur peki;
Ne olacak, verilmek istenen alınmaz, alınamaz, alınmak istenmez.
Çünkü insan beyni kendini rutine karşı tekrara karşı negatif koşullanmaya ayarlar.
Negatif koşullanmanın tekrarı ise, yılgınlık ve bıkkınlık verir. Bu süreçte ise, LEZZET TİKSİNTİYE, MUTLULUK ÜZÜNTÜYE, FAYDALANMA İŞKENCEYE, ÖĞRENME REDDE, KABULLENME İSYANA dönüşür.
Gerek çocuk eğitimlerinde, gerek ikili ilişkilerde, gerek beslenmede, gerekse bir mal veya hizmet üretiminde bu hassas dengeyi iyi korumalı.
En başta belirttiğimiz cümlelere dönecek olursak,
Tarihi, Emin Oktay’ın veya Niyazi Akşit’in tarih kitabından değil de Ekmek Teknesi’nin Herodot Cevdet’inden veya benzeri bir kişiden dinlemeyi,
Teknolojik bir yeniliği, bir siyasetçiden değil de, bir ilkokul 5. sınıfa giden parlak gözlü zeki bir öğrenciden dinlemeyi,
Öğüdü, babamızdan değil de, daha önce hiç tanımadığımız bir balıkçıdan, veya ayakkabı boyacısından veya mahallenin herkesin yüz çevirdiği delisinden dinlemeyi,
Öpücüğü veya okşamayı, dedemizden veya ninemizden değil de, uzun zamandır görmediğimiz EN SEVDİĞİMİZDEN almayı,
Dini, imamdan değil de, berduştan dinlemeye çalışmak gerek böylesi rutinleri kırabilmek için arada bir de olsa.
Göreceksiniz ki, ilkinin anlatmak için harcadığı bir ton laftan, bir yığın zamandan, ikincisinin tek kelimesi veya belki bir dakikası bile çok daha fazla kalıcı ve/veya anlamlı olacaktır.
Turgut Özal’ın tabiriyle, belki sözcükler, belki ifadeler aynı manaya gelecek fakat kalıcılık bakımından farklı hisler oluşturacaktır.
* * * * *
Sevgili dostlar;
Hayat bize her yönüyle çoğu zaman mutluluk vermek için fısıldamakta.
Yeter ki, hayatın o fısıldama sesinin desibelini duymaya çalışalım.
* * * * *
Unutmamalı ki, kanunlar, ahlaki-dini değerler, gelenekler vb. sosyal kalıplar yaramazlar veya sapkınlar için var olsa da, o kalıplara koşa koşa ve coşkuyla yaramazlar veya sapkınlar değil yine en uslu en mazbut ve en düzgün insanlar girer yerleşirler. Bu da yaşamın bir başka paradoksu.
Sevgili pazarcı dostlar;
Aslında bu Pazar çok başka şeyler yazacaktım, bahardan börtü böcekten yazacaktım. Ama elimden bunlar dökülüverdi tuşlara. Deleteye basmak yerine koyverdim gitti satırları. Bu haftalık böyle olsun. Sevgiyle kalın, baharın coşkusu yüreğinizi açsın, bütün bir yıl sizi enerjiyle donatsın, sevdiklerinizle enerjilerinizi birleştirip sinerji çıkartsın. Esenlikler efendim.
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, https://www.bilgievreni.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.org, https://www.gazetecanik.com, https://www.gercekgazete.web.tr, ile, Gazete Canik, Gerçek, vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: ahlak, ahmet fidan, ahmet fidanla pazar keyfi, aynı mana farklı his, değer eğitimi, Eğitim, etik, insan, kurumsal faktörler, pazar yazıları, pazar yazısı, Psikoloji, Yaşam