Önce Siz Dalga Geçersiniz Hayatla, Sonra Hayat Dalgasını Geçer Bütün Bir Hışmıyla…
Ekranlarından izlemek gibi değil hayatın bir dalgayla gelip bir dalgayla gitmesi veya gidememesi veya geri gel(e)memesi…
Önce, canınızın yongası olmuş malınızın ve sevdiklerinizin göz göre göre yok olmasının ardından, farkında bile olmadan merhabalaştığınız hayatınızın, bitiş çizgisine doğru saniye saniye yaklaştıkça ölüm içinde ölüm kadar ağır ölürsünüz diri diri.
Yokluğunuzu seyredersiniz saniyeler içinde, kaskatı kesilerek… Bir dalga gelir, süpürür her şeyinizi…. Adeta o dalgaya kadar hayatla geçtiğiniz dalganın intikamını alırcasına karadelikler gibi saldırır üstünüze en kahredici hışmıyla…
Bazen bakmaya bile cesaret edemediğiniz dev bir dalga, bazen dağ dağ üstüne yığılmış üzerinize saldıran bir çığ, bazen cehennem tufanı kızıl alevler içinden baktığınızda, bazen uçaktan veya yüksekten düşerken damarlarınızın çekildiği, kalbinizin patlamasıyla yere çarpmadan önce beyninizden ağzınıza doluşan kan tadında, bazen se, burun buruna çarpışma anında saliselerin yıllar kadar uzun kahrında, bazen deee, sıkışıp kaldığınız çaresiz bir delikte, alamadığınız son oksijensiz nefesin hemen peşinden önce beynizin karıncalanıp sonra açık gözünüzün önüne inen zifir perdesinin ölüm fışkıran kapanışında…
Ölümün size yaklaşırken sarfettiği “merhaba” sesinin cazibesi, dalga geçer sizin dünyaya olan tapınmanıza ve ölümsüzcesine takılmanıza…
Oysa ki, yaşam boyu ölümü düşünmek yaşamınızı yoksullaştırmaktan çok zenginleştirmenizin bir yoludur. Hatta, Stoacılar bile, “iyi yaşamayı öğrenmek, iyi ölmeyi öğrenmektir” dedikleri gibi, ölümün acı ve eleminin uzunluğundan veya şiddetinden değil, ölümün size yaklaşırken lisanı hal ile, size söyleyeceği “merhaba” sesini sevgililer sevgilisine varan eşiğin giriş akustiği olarak algılayabilme başarısıdır. İşte yaşam ile ölüm araasındaki çekişmeler bu aşamada ölümle yapılan dansın ritüellerinden birisi haline gelir.
Taptıkça dünyaya ölüm yokluk, baktıkça ukbaya ölüm tokluk getirir hayatınızda. Sufilerdeyse yaşam bir uyku, ölümse bir uyanmadır. Uyanmanın başlangıç anı, yaşamdaki uyuşmanın, yaşamla uyuşmanın bitiş anı değil midir?
Unutmayın ki, ölümün soğukluğu şühpesiz, ölümsüzlük bahçesinin serinliğinin başlangıcıdır. Yeter ki, ölümlü olarak yaşamın içinde, ölümsüzlük ekin peşinize. O halde, ölüme karşı çaresizseniz, ölümsüzlüğe karşı çare SİZ siniz.
Mutlu pazarlar efendim. Kalın sağlıcakla…
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, https://www.bilgievreni.com, https://www.gazetecanik.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.net, https://www.ahmetfidan.com ile, Halkın Sesi, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: doğa, doğal afetler, Yaşam