Psiko-sosyal Açıdan Boşluk Çarpması Sendromu
Blaise Pascal, “tabiat boşluktan nefret eder” demiş.
Bu sözün sahibini aramak için on dakikamı harcadım. Sözü biliyordum fakat sahibini bilmiyordum. Çoğu yerde anonimveya atasözü diye aktarılmış olsa da söz Blaise Pascal‘ın. Hakkını yememek gerek.
Pascal’ın sözü konumuzla aslında tezat oluşturmakta. Çünkü Pascall, tabiatın boşluk götürmediğini, bir şekilde dolduğunu veya doldurulduğunu fiziksel olarak ortaya koyar. Aynı şeyi sosyal bilimler alanında da söyleyebiliriz. Ama bu boşluk nasıl bir boşluk ki, insanlar boşluğa çarpacak. Yani çarpmak için yoğun olmayan veya az yoğun bir ortamdan çok yoğun veya katı ortama ani geçiş gereklidir. Boşluk ta yoğun olmayan bir alan ise, bunun çarpması, çarpışması veya çarpıntısı nasıl olacak ki, “boşluk çarpması” başlığımız çarpıcı olsun.
İlk elde hemen Yoğun ve/veya kalabalık bir ortamdan hiç yoğun olmayan veya yalnız bir ortama ani geçişteki insanın psikozu olarak tahmin edebilirsiniz. Tabi ki böyle de, mesele, boşluğun çarpıcılığının nasıl olduğudur.
Bilirsiniz, yüksekten denize atlandığında veya düşüldüğünde, yerçekimi gücü nedeniyle su az yoğun bir madde bile olsa, beton etkisi yaparak, düşen insanın vücudunu bütünüyle veya kısmen parçalamaktadır.
İnsanoğlu sosyal bir varlıktır varsayımıyla yola çıktığımızda, sosyal ortamdan asosyal bir ortama geçişin etkisi, yoğun bir iş temposunda çalışan bir insanın aniden işsiz kalması, güçlü radikal bir dindarın okuduğu veya yaşadığı bir olay nedeniyle ateist olması, futbol fanatiği bir insanın bir sebepten dolayı futboldan nefret etmesi, bütünüyle anasına, eşine veya çocuğuna bağlı birinin bunlardan birisini veya belki de hepsini kaybetmesi, çok varlıklı kişinin iflas etmesi veya varlığını tamamen kaybetmesi, kamu sektöründe ve özellikle de askeriyede veya emniyette en üst düzey yöneticilerin emekliye ayrılması, başka bir ‘boşluk çarpması sendromu‘ oluşturabilir.
Fazlasıyla sosyalleşmiş ve hatta dijitalleşmiş medya ortamında boşluğun çapmak etkisi göstermesi objektif bir değerlendirmeyle oldukça zor görülse de, resesif (çekingen) karakterlerin, yukarıda saydığım olgu veya faktörlere fazlasıyla bağımlı olanların bu ”çarpıntı sendromu“na girmeleri son derece doğaldır.
Boşluk Aslında Yumuşaktır!
Boşluklar adı üzerinde yoğun olmayan veya çok az yoğun olan ortamlardır. Baskın, (dominant) karakterler için zaten böyle bir sorun veya sendrom söz konusu olamaz. Zira dominant karakterler zaten körü körüne bağlanmazlar. Sorgularlar. Onların bağlantısı oldukça esnektir. Onların bu rahatlığı, tek ve temel bir bağ ile bağlanmış olmamalarından, bir çok noktada irili ufaklı bağlantılar içinde olmalarından kaynaklanır. Baskın karakterler kendini bu bağlantıların merkezinde görür ve çoğu zaman da bütün bağlantıların kendi etrafında dönüp dolaştığını düşünerek “egosantrik bir vak’a” haline gelirler. Bu durum, ele aldığımız konunun aksi yöndeki en uç örneğidir.
“Boşluk Çarpması” adını verdiğimiz sendromun şiddetini neler oluşturur?
Birinci olarak, bağlanılan olgu ile bağlanan arasındaki ilgi ve zaman yoğunluğu
İkinci olarak, bağlananın başkaca bağantısının olup olmaması veya bağlandığı olgu sayısı.
Her iki durum, özellikle resesif (çekingen) karakterler için son derece dikkat edilecek bir durumdur. Böylesi kişilerin psiko-sosyal ve sosyo-kültürel bağlarındaki kısırlık veya teklik, bağın kopması veya bağlanılanın ortadan kalkması veya bağlanılana olan inancın yitirilmesi durumunda psikolojik tedaviyi, rehabilitasyonu, veya psikolojik desteği zorunlu hale getirecektir. Aksi durumda kişinin beden ve ruh sağlığı çoğu zaman kalıcı olarak hasar görebilecektir.
Boşluk Çarpmasına Uğrayanın veya Boşluğa Çarpanın Temel Sorgusu: Neden, Niçin ve Nasıl?dır.
En kötüsü de, bağlı kişinin bu üç soruyu bile soramayacak durumda olması. Örneğin, babasına veya annesine aşırı bağlı birisinin eceli ile ölüm sonucu kaybedilmesi. Bu durumda kişinin sorgu anahtarı bile yoktur elinde.
Çoğu durumda boşluğa çarpmak, eşler ve/veya sevgililer arasında olur. Bu durumda her üç soru anahtarı fazlasıyla kullanılır ve makul cevap almak için çevreden yardım istenilir. Bu durumlarda doğru olanı, mümkünse profesyonel bir psikologdan değilse eş dost veya tanıdıklar aracılığıyla belirlenmiş alanında uzman birisinden takviye almaktır.
Dinsel veya İdeolojik Boşluk Çarpmaları:
Dinsel ve ideolojik boşluk çapması için, bir kere yukarıda bahsettiğimiz gibi, bağın veya inancın çok güçlü olması gereklidir. Bir kere, dinsel anlamda bir kopuş için, fazlasıyla felsefik derinlik/açılım içine girilme ve içinden çıkılamama durumu söz konusudur. Bunun dışındaki dinsel kopuşların çoğu, dini temsil edenlerin ihanet, sahtekarlık ve/veya riya içinde olmalarıdır. İdeolojik boşluğun ana kaynağı, çoğunlukla bu günkü kapitalist sistemin kendisidir. Çok az olarak ideologların veya idollerin yaşantısındaki ihanet veya riya bunda etkisi olur. Temelde kopuş, sosyal ve veya sosyokültürel faktörler nedeniyledir. Buradaki çarpmanın etkisi yumuşak olsa da, sonuçları açısından, ortaya Kemal Sunal’ın “Banker Bilo” filmindeki “namıssız bilo” karakteri ortaya çıkacaktır. Böylesi bir karakterin eksi dışsallıklarını ise siz düşünün.
Ekonomik ve Statüsel Boşluk Çarpmaları:
Ekonomik bir boşluk çarpması olması için, bir kere bu kişinin resesif karakterde olması ve/veya paraya, gelire servete aşırı bağlı olması gereklidir. Varlıklı zengin kişilerin varlığını veya servetini bütünüyle kaybetmeleri sonucunda duruma müdahale edilmemesi halinde sonuç intihara kadar gidecektir. Böylesi kişilerin rehabilitasyonu için en kolay yöntem, dar gelirli bir ailenin içinde bir iki hafta yaşamalarının sağlanmasıdır. Böylesi dar gelirli kişilerin (onlara göre) minnacık bütçelerle nasıl mutlu kaldıklarını görebilmesi gerekmektedir.
Statüsel boşluk çarpmalarına örnek olarak gösterdiğimiz üst rütbeli yöneticilerin emekli olmaları durumu ise, toplumsal açıdan önemli bir dışsallık oluşturmaktadır. Bu kişilerin çalıştıkları dönemdeki itibar ve güçleri mutlak surette kalmayacağından dolayı, çok önemli sosyal olaylarda sivil toplum kuruluşlarında aktör veya aktivist olarak çalışmaları, meşgale edinmeleri en güzel rehabilitasyon kaynağıdır.
Sonuç:
Sorun bağlanma sorunu olmayanların sorunu değildir. Sorun bağlantı sorunu çekenlerin sorunudur. Çekingen (resesif) karakterlerin bağlantı kopuklukları ve boşluk çarpmaları sendromunda, sosyologların veya çevredeki bilge kişilerin sabır ve özveriyle olaya ve kişiye yaklaşmaları gerekmektedir. Ortaya çıkan boşluğun en sağlıklı şekilde ve en doğru donelerle yeniden doldurulması gereklidir. Çünkü Pascal’ın sözü neydi: “Tabiat Boşluktan nefret eder”
Bu konuda ben de desteğe ihtiyaç duyanlara yardımcı olabileceğimi bu vesile ile belirtmek isterim.
Yaşama dair konuları ele alacağım diye başladığım bu pazar yazısı fazlasıyla ağır oldu biliyorum. Bu seferlik böyle olsun. Gelecek hafta, “Geyik ve Muhabbeti” yazımızda buluşmak ve gülüşmek üzere. Şen kalın esen kalın efendim. Pazar kahveniz bolca köpüklü, höpürdetmeniz minnacık olsun. Kokusu burnunuza dolsunnn. 🙂
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, https://www.bilgievreni.com, https://www.siyasalforum.org,www.bolgeselhaber.com,
Etiketler: boşluk, pascal, pazar yazısı, Psikoloji, tabiat, Yaşam