Kulak cenine benzer, belki fark edenlerimiz olmuştur. Nasıl ki ana rahminde bebek çoğu şeyi hissediyorsa siz fark etmeseniz bile, kulağınız da mutluluğun sesini duyuyor aslında. YETER Kİ SİZ ONU HİSSEDİN!
Konferanslarımda çoğu zaman bunu söylerim. “İki ses kulağınızdan hiç eksik olmasın.“
Neyin sesi diye sorarlar.
Bakın şöyle bir yazı okudum. Tam da o sesten birinine örnek.
Yarın kimseye vaad edilmemiştir….
Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.
Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.
Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyü yünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz.
Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.
Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır.
Eğer şimdi değilse ne zaman?…
Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır.
En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza’ ya aittir. Der ki;
-“Uzun zamandan beridir gerçek hayatın başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken birşey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı.”
Zaman hiç kimseyi beklemez.
Ertelediklerimiz bir gün gelir bir kamyon dolusu hayal kırıklıklarıyla, ya sakat kaldığımızda, ya kaza yaptığımızda, ya tedavi olunmaz bir hastalığa mahkum olduğumuzda, ya hapse düştüğümüzde, ya ölüm yaklaştığında, ya yaşlılığın eklem yerlerimizi sızlatmaya başlattığında karşımıza yığılıverir.
Anacığım çok güzel bir söz söylemişti bundan yirmi küsur yıl önce.
“Oğul, dişin kesiyor iken canın çekiyor iken ye,
Bacakların tutuyorken gez,
Yakışıyorken giy.
Bunları zamanında yap(a)madıysan ileride (zamanı gelince) istesen de zaten yapamayacaksın.”
Öyleyse;
Okulu bitirene kadar,
100 milyar kazanana kadar,
Evlenene kadar,
Çocuklarınız olana kadar,
Çocuklarınız evden ayrılana kadar,
İşe başlayana kadar, Evlenene kadar,
Cuma gecesine kadar,
Pazar sabahına kadar,
Yeni bir araba, ya da ev alana kadar,
Borçları ödeyene kadar,
İlkbahara kadar,
Yaza kadar,
Sonbahara kadar,
Kışa kadar,
Maaş gününe kadar,
Şarkınız söylenene kadar,
Emekli olana kadar,
MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ ‘AN’ DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.
MUTLULUK BİR HEDEF DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR. “PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR.”
Size düşen nedir bilir misiniz?
Onu yakalamak mı, HAYIR,
Onu kazanmak mı, HAYIR,
Onu beklemek mi, HAYIR,
ONU HİSSEDEBİLMEKTİR MUTLULUK.
Değerli pazarcı dostlar, bu gün de mutluluk üfledim kulağınıza, eğer siz bunu hissetmek isterseniz HİSSEDECEKSİNİZ. Mutluluğu hissetmek için kozanızı kalınlaştırmayın, duvarlarınızı yükseltmeyin, mütevazı olun derim. Küçük dağları siz yaratsanız bile, (ki yaratmadınız) yüzünüz toprağa, toprağın mütevazılığına yakın olsun.
Size düşmanlık besleyenler olabilir, hatta bunu bizzat bilirsiniz de. Siz siz olun, onları gülümsemenizle kahredin. Mutluluğunuz onlara yönelttiğiniz en güçlü silahınız olsun. Olsun ki, onlara da bulaşsın ve şerleri sizden uzak olsun.
Diğer ses ne diye sorarsınız başlığa bakıp. Söyleyeyim.
Diğer ses ölümün sesi. Sizi mütevazılaştıracak, azgın benliğinizi yatıştıracak, mutluluğu hissetmenize köprü oluşturacak şey.
Dünyanın fani olduğunun sesi aslında sizi ürkütmeyecek, tam tersine, mutlu edecektir.
Kalın sağlıcakla.
Etiketler: insan, mutluluk, ölüm, pazar yazısı, Psikoloji, Toplum, Yaşam