CHP Kongreyi Geride Bıraktı. Sağ Salim, Kazasız Belasız…
CHP kim ne derse desin, siyasal partiler arasında DİĞER SİYASAL PARTİLERE GÖRE, parti içi demokrasinin en iyi işletildiği bir siyasal partidir. Bu satırlarımı okuyan okurlarım lütfen hemen “daha neler” demesin. Çünkü diğer partiler ve liderlik sultalarına baktığınızda, diğer partilerin başındaki lider değişimlerine veya değişmezliklerine baktığınızda bu daha iyi anlaşılacaktır.
Şüphesiz ki Merhum)) Deniz BAYKAL son derece karizmatik ve güçlü bir liderdi. Her haliyle tereddütsüz bir liderdi. CHP tarihinde Atatürk ve Bülent Ecevit’ten sonra gelen en güçlü liderdi. Şu ya da bu şekilde başkanlıktan ayrıldı. Ne olursa olsun, başkanlıktan yine de ayrılmayabilirdi. Zira biz yakın dönem Türk siyasal hayatına baktığımızda koltuğa ZAMKLA YAPIŞMIŞ GİBİ YAPIŞAN, KOLTUĞA KAYNAYAN NİCE LİDERLER GÖRDÜK. HATTA KENDİNİ MAKAM ODASINA KİTLEYENLERİ GÖRDÜK. Bu açıdan Baykal dürüst olmayabilir, sırça köşklerden ülkeye bakabilir, laftan başka birşey üretmeyebilir ama kim ne derse desin kendine göre tutarlı bir lider olmuştur.
Kaset olayında (bana göre kaset komplosunda) derhal istifa etmesi daha önce de yazdığım gibi son derece onurlu bir davranış olmuştur.
Tali konuları geride bıraktıktan sonra gelelim asıl mevzuya.
Dünün İnönü’sü, Bu Günün Baykal’ı:
Dün (yarım yüzyıl öncesi) İsmet İnönü, seçim sonuçlarının ardından (sonuçları içine sindirsin sindirmesin) özveri ile, iktidarı DEMOKRAT PARTİYE bırakmıştı. Bu Türk Demokrasi Tarihinin dönüm noktasıydı. Malum olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde iki kez çok partili hayat denemesi olmuş her seferinde partiler kapatılmış veya yasaklanmıştı. Bu süreç Demokrat Parti’nin seçimi kazanması aşamasında da büyük bir endişe kaynağıydı. Ve sonuçta iktidar CHP den Demokrat Parti’ye sağ salim devredildi. Bu iktidarın devredilmesi olayı veya olgusu her ne kadar Birleşik Devletlerin (Amerika’nın) onayıyla olmuş olsa bile, yine de iktidarların devredilmesi öyle dışarıdan bakıldığı kadar kolay değildi.
Cumartesi günkü CHP Kongresinde de benzeri bir durum söz konusuydu. Baykal da kongreye geldi. Bu “bile bile lades” gösterisinin ritüelini izlemek gibi bir olguydu. Kılıçdaroğlu’nun blok listeyle çıkacağı zaten belliydi. Ama yine de o kongreye katılma onurunu göstermiştir Baykal. Kongre sonucunu içine sindiremese de, kendi ekibinin dağıldığını hatta yok olduğunu görse de kongreye katılmış, tepkisini de ayağa kalkmayarak göstermiştir.
Dünkü iktidarı CHP den Demokrat Partiye devreden İnönü’nün o zamanki yaşadıklarını bu gün parti içi de olsa Kongrede Baykal yaşamıştır. Sonuçları içine sindiremese de Parti içi iktidarı kendisinden Kılıçdaroğlu’na devretmiştir sessiz sedasız. Hoş bu iktidar değişimi de yine Birleşik Devletlerin onayı ile olmaktaydı ama yine de en azından gürültü patırtı olmaksızın kongre bitti ve CHP yeni misyon ve vizyonuna merhaba dedi.
CHP de Yeni Dönem, Yeni Vizyon ve Yeni Misyon!
Baykal hakkında baştan beri ne kadar olumlu veya makul açıklamaları yapmış olsak bile, kişiliğinden ayrı olarak icraat veya düşünce yapısına döndüğümüzde aynı olumlu bakışa sahip olmadığımızı ortaya koymamız lazım gelir. Zira CHP İnönü ile olsun Ecevit ile olsun, Baykal ile olsun, hep laf üretmiştir, hep slogan üretmiştir, yetmediği gibi, her zaman halktan kopuk FAŞİSZ BİR DEVLET olgusunun temsilcisi olmuşlardır. Bu durum kısmen 70 li yıllarda “Karağolan” döneminde değişmiş olsa bile, icraat bakımından geriye baktığımızda koca bir sıfırı rahatlıkla kondurabilmişizdir.
Bu güne geldiğimizde; Artık dünya değişmiş, DÜNYADAKİ SOSYAL DEMOKRASİ değişmişti. Bu değişime maalesef Baykal hiç bir zaman ayak uyduramadığı gibi, tam tersine derin ve de FAŞİST devlet otoritesinin bekçisi olmuştur. Sosyal demokraside bu böyle gitmemeliydi, gidemezdi ve de gitmedi de.
Baykal’a göre çok daha hümanist, halktan ve de çok daha fazla mütevazı bir kişilik olan Kılıçdaroğlu’na YENİ SOSYAL DEMOKRASİ ANLAYIŞI’NIN temsilciliği bir ölçüde Türk İslam Coğrafyasındaki Sosyal Demokrasinin Liderliği görevi biçilmişti. Kılıçdaroğlu bu yeni göreve göre karakter olarak son derece uygun bir kişilik olsa bile, liderlik olarak son derece yanlış bir karakterdi.
Kılıçdaroğlu’nun dürüstlük, halktanlık, samimiyet noktasında bir eksiği yoktu. Ancak LİDERLİK NOKTASINDA MALESEF en son akla gelen kişiliklerden birisiydi. Ama dönem liderlik dönemi değil ekip çalışması dönemidir mantalitesiyle Kılıçdaroğlu’nun tereddütsüz olarak CHP nin başkanlığını yürütmesi uygun görüldü ve CHP yığınları da bu kişiyi parti başkanı olarak seçmiştir kongrede.
CHP, Parti Örgütü ve Kılıçdaroğlu:
Şüphesiz Kılıçdaroğlu’nun blok liste ile kongreye gitmesi en doğal davranıştı. Ekibi çekirdekleştirme ve ekip harmonisini oluşturma açısından bu adeta zorunluluktu. Üstelik dünkü sosyal demokrasi ile bu günkü sosyal demokrasi anlayışı ile dünkü CHP ile bu günkü CHP birbiriyle uyum sağlamalıydı. Dünkü parti kadrosuyla bu günkü lider ile yeni sosyal demokrasinin politik icraatları yürütülemeyecekti. Zaten Kılıçdaroğlu eski ekibin kendine ve yeni vizyona getireceği sorunları “başörtüsü tartışmalarında” ve “Cumhurbaşkanlığı Resepsiyonunda” fazlasıyla yaşamış, ve “kerhen” parti örgütünün yönlendirmesine göre hareket etmişti.
Kılıçdaroğlu’nun Zorluğu:
Kılıçdaroğlu’nun en büyük zorluğu, taşra teşkilatının oluşturulmasında ve teşkilatın, partililerin zihniyetinde yapacağı devrimdir. Zira yarım yüzyıldır bir siyasal partinin tabanının bakış açısının değiştirilmesi kolay olmayacaktı. Düne kadar dünkü CHP misyonuna ve Baykal’a iman etmiş bir kadronun kronikleşmiş psikolojisi nasıl değişecekti de bu günkü yeni yönetim anlayışına adapte olacaktı. Bu değişim veya transformaysyon başarılabilirse elbette ki bu başarı Kılıçdaroğlu’nun olacaktır. Bunu bekleyip göreceğiz.
Peki CHP’nin Seçimlerdeki Performansı ve Ana muhalefet Misyonu Nasıl Olacak!
CHP nin değil de Kılıçdaroğlu’nun çok büyük bir zorluğu bulunmaktadır. Bunu üç başlıkta ele alabiliriz.
Birinci Zorluğu: Muhalefet yapmakta olduğu hali hazırdaki iktidarın 3 dönemdir tek parti iktidarı olmasıdır.
İkinci Zorluğu: Hali hazırdaki iktidarın parti başkanı ve/veya lideri çok çok başarılı ve güçlü ve hatta karizmatik bir liderdir.
Üçüncü Zorluğu: Kılıçdaroğlu, mütevazı kişiliğine, halktanlığına dürüstlüğüne rağmen son derece zayıf bir liderdir. Hatta lider bile değilidir, yöneticidir. Oysa ki, siyasal arenada bir lider ile bir yöneticinin kapışmasında tereddütsüz lider kazançlı çıkar. Çünkü kitlelerle en iyi liderler oynar.
Kılıçdaroğlu Ne Yapmalıdır:
Bu sorunun en pragmatist cevabı, en kolayın veya en doğalın üzerinde durmaktır. Bu da gelecek seçimlerde, Kılıçdaroğlu’nun dürüstlüğü, halktanlığı ve samimiyeti üzerine vurgu yapmaktır. Buna ilave olarak “yeni sosyal demokrasi anlayışı” nı temel slogan haline getirip bu sloganı kurumsal ve kuramsal olarak temellendirip halka sunmaktır.
Bu süreçte halkın milli ve manevi değerlerine, temel hak ve özgürlükler noktasındaki açılımlara ters düşmeden, dahası bu argümanlara destek vererek sosyal demokrasinin halk ile barışma sürecini hızlandırmalıdır.
Sevgili okurlarım, bu gün yazıyı fazla uzatmamın nedeni, CHP kongresinin ardından sistematik ve analitik bir inceleme yapmayı zorunluluk olarak gördüğümdendir.
CHP nin yeni yönetiminin ülkemize hayırlar getirmesini temenni eder esenlikler dilerim.
Gazetemiz tarihinde ilk kez konunun önemi nedeniyle pazar yazısı ile politika yazısını ayı güne çakıştırdık. Bunun bir istisna olduğunu bilmenizi isterim.
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, https://www.bilgievreni.com, https://www.gazetecanik.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.net, https://www.ahmetfidan.com ile, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: CHP, kongre, Siyaset, Sosyal Demokrasi, Toplum