“Tırnak İçindeki Hayatlarımızın” dışındaki İç Sesi
Bakarsınız şöyle bir yüksekten çatılara. İster Çamlıca’dan, İster Atakule’den İsterse İzmir’in Varyan’ından. Buralardan bakınca hani biraz gönül okşar çatılar. Ya deniz görürsünüz, ya o yüksekliğin içinize doldurduğu gıcıkatıcı coşkusuyla toz pembe bakarsınız ister istemez.
Köy evleri veya iki üç katlı yarı ahşap evlerin çatıları olurdu eskilerde. derûni ve vakur…
Yıllara meydan okuyan, “işte dimdik yine ve hala ayaktayım” dercesine.
Hani bazılarının kenarlarında denizlikler olur, suları tutmak için. Ve onların üzerinde ot biter… Bir ota bakarsınız, bir de ottaki cesaret ve azime. Yüksek ve en uçtaki yalnızlığına mı üzülürsünüz, iradesine mi imrenirsiniz, sonluluğuna mı matem turasınız, sadakatine mi tebessüm edersiniz.
Hani bir de çatılar olur, taaa en tepesinde zirvede bir şişe. Bir şişeye bakarsınız, bir de şiyeye bağlanmış ümitlerin içindeki hikayeciklere.
Çok olmayan eskilerde ise başka bir görüntü batardı içlerimize. O zamanlar telli çubuk antenler vardı. O zamanın çatıları daha çekilmez daha çirkindi. Bir on onbeş senedir çubuk antenler yavaş yavaş dökülüp her çatıya veya balkonlara salkım salkım mantar gibi çanaklar yerleşti.
Şimdilerde her şeyi karalamak adetten ya. Adeti yerine getirmek vacip olur diye kendimi kandırarakatan bir kaç kelime ilave etmek isterim devamla. Şimdilerde çatılara baktığımızda, hangi marka çanağın kalitesini veya hangi aile hangi çanak markası kullanıyorun tasasını terennüm ediyoruz içimizde.
Her ev çanak tutuyor. Kimi tek çanaktan kimi çif çanaktan egemen kapitalist dünyaya kucak açıyor. Tüketici kültürüne bir köprü atıyor sorgusuz ve bir okadar da pervazsızca.
Çatıdan çanaklar açılırken evlerimizde de zamanlar açılmakta dünyaya. Hani hep sorarım ya!, çamarış için çamaşır makinesi, süpürge için elektrik süpürgesi, bulaşık için bulaşık makinesi ve bu gibi bir çok kolaylaştırıcı var da niye insanlar hala çok yoğunum deyuuu, günlük olarak “nasılsın” kelimesini birbirinden mahrum etmekte?
Çatıların çanağının çöküntüsü ruhumuzda da çöküntüler oluşturmakta sinsice…
Devamla, İstanbulumuz Pistanbula, Ankaramız En Karaya, Balıkesirimiz Alıkesire, Tekirdağımız Tedir dağa, Giresunumuz Çıkasuna, Ağrımız Sızımıza, Çanakkalemizse, dökükkale ye dönüşmekte.
Çanaklar açıldıkça çatılarımızda, İç çekişmelerimiz ve iç çöküntülerimiz genleşmekte, çanaklar tutuldukça egemen kültüre, “biz” kalmadıkça hayatımızda çıkmaya başladık “tırnak içindeki” hayatımızdan.
İlginçtir belki, içimin yosun tutmuş bağırtılarını bir bodrum katında yazıyorum. “Tırnak İçindeki Hayatlarımızın” dışındaki iç sesini dinlemeye bir başka pazar yazımda en yüksek binaya çıkıp bodrumu anlatmak geldi içimden.
Not:
Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, www.bilgievreni.com, www.haberanaliz.net www.siyasalforum.net, www.gunesgazetesi.net, www.gercekgazete.web.tr www.kamudanhaber.com ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Balıkesir Demokrat, Marmara Bölge, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: günce, hayat, Kent, kent psikolojisi, Toplum, Yaşam