İhtilal, Darbe ve Muhtıra kavramları üzerine.
Muhtıra, kelime olarak hatırlatma anlamına gelir. Birinci anlamı, bir ülke yönetiminin diğer bir ülke yönetiminin dikkatini çekici ve uyarıcı içerikte (diplomatik) yazı. İkinci anlamı, bir ülke yönetiminin sosyal ekonomik çoğunlukla da siyasal istikrarsızlığa düşmesi ve bu istikrarsızlığın devamlılık (kronikleşme) eğiliminin görülmesi durumunda ülke askeri yönetiminin halihazırdaki siyasal yönetime karşı uyarıcı içerikte yazı göndermesi.
Darbe, bir ülke yönetiminin siyasal ve ekonomik açıdan istikrarsızlığa düşmesi ve ulusal birliğin tehlikeye düşmesi iddiasıyla ülkenin silahlı kuvvetlerinin halihazırdaki yönetimi re’sen / zorla / baskı ile veya farklı demokratik mekanizmaları dolaylı olarak kullanarak ele almasıdır.
İhtilal / Devrim ise, herhangi bir ülke yönetiminin gerek birlik ve bütünlüğü sağlamada aciz kalması, gerek halka karşı zulmetmesi, karşısında öne çıkan bir kişi veya gurup veya kitle öncülüğünde halkın söz konusu yönetimi alaşağı etmesidir. İhtilal veya devrim gücünü tabandan (halktan) almasından dolayı sonrasında çok köklü ve sağlıklı düzenleri getirmektedir. Dönem sonunda ortaya konulan hukuksal düzenlemeler bu yönüyle daha demokratik ve katılımcı olmaktadır. Sırf bu yönüyle bazı düşünür ve bilim adamları 61 anayasasının demokratikliğine atıfta bulunarak bu hareketin ihtilal oluğunu ileri sürseler bile halihazırda o dönemde yaşananlar ve belgeler bu hareketin tam anlamıyla halktan kaynak aldığını söylemek hayli iddialı olur. Bu anlamda yakın Türk siyasal hayatında hiç ihtilal olmamıştır.
12 Eylül öncesinde Fatsa’nın durumuyla 1990-2000 dönemi Diyarbakır’ın durumu paralellikler göstermektedir. Ne var ki Fatsa’daki bu süreç çok uzun süreli olmadığından badiresiz olarak atlatılmıştır. Buna karşılık Diyarbakır’da bu tür durum yurtdışı mihraklar odaklar, lobiler tarafından sürekli olarak kaşınmış ve bu günkü fiili durum ortaya çıkmıştır. Belki de 12 Eylül demokrasi kesintisinin bu tür fiili durumun Fatsa’da kronikleşmemesini sağlaması bakımından sempatik görülebilir. Tabi ki bu sempatik bakışı abartmamak gerekir.
Siyaset bilimi açısından yakın Türk siyasal hayatında gerçekleşmiş bulunan fay hatlarına bakacak olursak, bunlardan 27 Mayıs 1960 hareketi bir askeri darbedir. 12 Mart 1971 hareketi askeri muhtıradır. 12 Eylül 1980 hareketi de yine askeri darbedir. Bu ara dönemlerde ülke yönetimi, adına Milli Güvenlik Konseyi denilen “kabine” tarafından yönetilmiştir.
12 EYLÜL VE SONRASI TÜRK SİYASAL HAYATI
12 Eylül sonrası özellikle ilk on yılın bitimlerinde en küçük bir istikrarsızlık süreçlerinde bir kısım kişiler on senede bir askeri darbe olmasının devam etmesine yönelik darbeye çağrı spazmları geçirseler de Türk Demokrasisi artık bu defteri kapatmayı başarmıştır.
Ne var ki 28 Şubat 1998 tarihinde aynı hazımsız kişiler ve klikler darbe çağrısında bulunmuş ve bu durumlara 1980 yılından buyana soğukkanlılığını korumuş olan Türk Silahlı Kuvvetleri bilinen tepkisini vermiş ve ülkeye bir ara dönemi daha yaşatmamıştır.
Bu süreç te bu dönemde “postmodern darbe” tanımlamasıyla literatüre girmiş bulunmaktadır. Bu tür hareketler yine ara dönem çözümleri olarak 2004 yılında “kadife devrim” olarak ta kendini göstermiştir.
12 EYLÜL VE SONRASI TOPLUMSAL YAPI
Bu ara dönemlerde toplumda neler olup bitmiştir. Toplum bu dönemde kendini ekonomik sıkıntı, enflasyon, geçim sıkıntısı işsizlik kavramlarının içinde bulmuş ve yine pop, spor, magazin üçgeninde siyasal hareketlere karşı hayli ilgisizleşmiş adeta hadım edilmiştir.
Sağ kesim ve sol kesim ortak bir eğilim sergileyerek LİBERALLEŞME SÜRECİ ne girmiştir. Bu gün itibarıyla özellikle gençler arasında anlamını tamamıyla yitirir hale gelmiştir.
Bu süreçte sağ kesim kendi burjuvalarını ortaya çıkarmış ve yine kendi burjuvaları tarafından yarı yolda bırakılmanın acısıyla bireyselleşirken, sol kesim de aynı şekilde burjuvalaştıkça özellikle sol tabanlı kitlesel eylemlerin katılımcıları azalmış ve ülkeyi yöneten siyasal iktidar tarafından olsun derin devlet tarafından olsun tehlikeli olmaktan çıkmıştır. Artık, ne ülkücülerin dile getirdiği Turan ideali, ne “sözümona” şeriatçıların dile getirdiği “şeriat devleti” ne sosyalistlerin ve komünistlerin dile getirdiği “komünist devlet” veya “sosyalist devlet” eskisi gibi tepki ve talep doğurmamaktadır. Zaman ilerledikçe bu tür olgular daha da etkisizleşecek gibi görülmektedir.
Bütün bunları 12 Eylül dönemini çocukluk ve erken gençlik dönemlerini kurtarılmış bölge hatta küçük Moskova olarak adlandırılmış Fatsa da geçiren, gazyağı, ekmek, şeker, un kuyruklarında beklemiş olan, Dev yolun Dev Sol’un Devrimci Yol’un pankartları ve duvar yazılarının dibinde misket oynayan, ülke askeri yönetimi veya karşı siyasal güc için hazırlanmış barikat malzemeleriyle (lastik, benzin varili, molotof kokteyli vb.) kaçakçılık oynayan, ülkenin askeri gücüne karşı gece nöbetine çıkan mahalledeki “ağabeyler”imize karşı bubi tuzakları kuran Fatsalı bir Türk (çocuğu) vatandaşı olarak yazmam manidar olsa gerek.
Bu gün itibarıyla gelinen son durum ve yüklenilmesi gereken misyon, gençliğimizi pop, spor, magazin uyuşturucularından kurtarıp çalışma üretme ve girişimcilik faaliyetlerine yönlendirmek ve böylece dünyada hak etmiş bulunduğumuz muasır medeniyet seviyesinin üstündeki yerini almamızın yolu açılmalıdır. Bu konudaki yönlendirme özellikle halihazırdaki iktidar tarafından yürütülmelidir.
Not1: Bu yazıyı yazarporta ilk başlama yazısı olarak hazırlamıştım. Ama nedendir bilinmez 5.10.2007 tarihine kadar bir şekilde elim varmadı ve 12 Eylülün yıl dönümü geçtiği için yayına vermemiştim. 5 Ekim tarihinde de gelecek yılın oniki eyülünde yayınlarım diye saklamıştım. Ve şimdi zamanı geldi ve kendi hayatımdan kesitlerin de olduğu bu yazımı yazarport okurlarıyla paylaşmış oldum.
MUTLU VE UMUTLU YARINLAR DİLEĞİYLE
ESEN KALIN…
Not2:
Bu yazı, www.timeturk.com, https://www.yazarport.com, https://www.gunesgazetesi.net https://www.bilgiagi.net https://www.bilgievreni.com, https://www.siyasalforum.net https://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam, Marmara Bölge, Balıkesir Demokrat ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.