EDİTÖRDEN

Radikal gazetesinde “Köşe Yazarları Ne Kadar Gereksiz?” başlıklı bir yazı okudum. Gazete köşe yazarlarının dilinden bir potpori yapılmış. Çok ta güzel değerlendirmeler.

Bu değerlendirmeleri aynısıyla sizlerle paylaşma gereği duydum. Gerek yazarlarımızın gerekse okurlarımızın beğeneceğini düşünerek. Ama değerlendirmeleri okumadan önce, başlığımızın cevabını şu şekilde vermek isterim.

Köşe yazarları gazetede yayınlanan haberlerin ayağının yere basmasını sağlar. Yorum yaparken okuyucuya ışık tutar. Bence köşe yazarı olmayan gazete gazete bile değildir.

Buyurun değerlendirmeleri aktarıyorum:

Köşe yazarları ne kadar gereksiz?

 

Türkiye’deki köşe yazarlarının yalnızca yüzde 11’i kadın. Yani köşe yazarlığı bir erkek mesleği. Köşe yazarlarının şikayetleri var ama genellikle fonksiyonlarını olumlu niteliyorlar.

06/07/2003 (719 defa okundu)

NAZAN ÖZCAN (Arşivi)

Radikal’de 29 Haziran Pazar günü yazısı yayınlanan The Guardian yazarlarından Hugo Young, “Köşe yazarları ne işe yarar?” diye soruyordu.
ngiltere’de bir zamanlar hiç köşe yazarı yokken şimdi sayılarının 221’i bulduğunu söylüyordu. Türkiye’deki “köşe yazarları durumu”nu ise yine bir köşe yazarından öğreniyoruz. Yeni Şafak gazetesinden Şemsi Yücel yaptığı araştırmada tirajları 40 binin üzerinde olan 17 günlük gazetede toplam 408 köşe yazarı olduğunu saptamış. Diğer küçük gazeteler de gözönüne alınınca bu sayı 550’yi buluyormuş. Bu 408 yazarın yalnızca 46’sı kadın, yani yüzde 11 civarı. Cumhuriyet’te 42, Akşam’da 33, Radikal’de 31, Milliyet ve Star’da 28, Yeni Şafak ve Milli Gazete’de 25, Zaman’da 25, Türkiye’de 24, Hürriyet’te 22, Vakit ve Yarın’da 20, Sabah ile Halka ve Olaylara Tercüman’da 19, Vatan’da 18, Dünden Bugüne Tercüman’da 17 ve Posta’da 12 köşe yazarı var. Yücel’in araştırmasına göre en fazla köşe yazarı olan gazeteler en az satan gazeteler arasında. Şimdi gelelim Hugo Young’ın tespitine. Young yazısında özetle “Habercilik, gazeteciliğin temelidir. Köşe yazarlarının işiyse güvenilmez ve en genel anlamıyla düşünürsek, gereksiz bir iştir” diyordu. Biz de memleketteki köşe yazarlarına sorduk: “Siz köşe yazarı olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?”. Buyrun.

Hasan Pulur / Milliyet
Bu bir arz-talep meselesidir. Gazete yönetimleri, talep olmazsa, köşe yazılarını okura arz ederler mi? “Köşe yazısı” olmadan, bir gazete çıkmaz mı? Niye çıkmasın, çıkar! Öyle çıkan gazeteler de vardı, hatta birisi,
“benim köşe yazarım yoktur!” diye de övünürdü. Şimdi ise, o gazete, en çok köşe yazarını barındırıyor. Hugo Young’un görüşüne katılanlar bir deneme yapabilirler; sonucu birlikte izleriz. Hayır, bu cümleden bir meydan okuma anlamı çıkarılmasın, merak bu ya, diyoruz.

Hİkmet Çetİnkaya / Cumhuriyet
Ben de zaman zaman şu soruyu soruyorum: “Her köşe kapan köşe yazarı mıdır?” Ne yazık ki basınımızda, Türkçe özürlü, kurguyu bilmeyen, olayları yorumlamak yerine, her konuda bilgi sahibi olduğunu sanan sözde köşe yazarları var! Paraşütle o köşeye inmişler!.. Ama Türkiye’de azımsanmayacak, sorumluluğunu bilen köşe yazarları da var! Bunlar deneyimli gazetecilerdir!.. İyi bir bilimadamı, iyi bir tiyatrocu, sinemacı, hatta şair, öykücü, romancı olabilirsiniz!.. Köşe yazarlığı, mesleği gazetecilik olanların işidir! Onlar da görevlerini iyi yapıyorlar!.. Sanırım, Hugo Young, “Köşe yazarı ne işe yarıyor” derken, olayları analiz eden gazetecilerden söz etmiyor, “paraşütçü”lerden söz ediyordur…

HAŞMET BABAOĞLU / Vatan
Önce Anglosakson basınında bizdeki gibi bir köşe yazarı geleneğinin olmadığını, görüş ve yorum yazılarının olduğunu ama son on yılda orada da pıtrak gibi köşe yazarlarının çıkmaya başladığını söyleyeyim. Bu nokta önemli. Çünkü H. Young’ı “Köşe yazarı ne işe yarar?” diye sorarken deyim yerindeyse “kıllandıran” nokta, biraz “yerel” bir özellik taşıyor. Unutulmamalı ki, yeni kuşak Anglosakson köşe yazarlarının bazısı neredeyse doğrudan “parti” siyasetlerine bağımlılar. Bu da insanda “kardeşim nereden çıktı bunlar, gazete okuru parti üyesi değil ki?” türünden duygular uyandırıyor. Bazıları da Young’ın dediği gibi sadece eleştiriyor ama dişe dokunur tek bir tez üretmiyor. Yıllar boyu gazetelerinde çok sağlam ve yetkin kalemlerden olayların geniş yorumlarını okuyanların şimdi yeni köşe yazarlarına “bir işe yaramayan zırtapozlar” olarak bakması da anlaşılır bir şey nihayetinde.
Fakat bizde durum farklı. Gazetecilikle yaşıt bir kurum köşe yazarlığı. Üstelik yıllar içinde kılıktan kılığa giriyor: Sürekli başvuru kaynağı, bir tür kanaat önderi, sıkı dost, mahallenin gıcık ama hep dikkat çekici tipi, sırdaş, vs. “Bu adamlar ne işe yarar” yaklaşımı bizde fazlasıyla kolaycı ve ucuz gösterişçilik olur. Bin tür işe yarıyoruz çünkü. Tatsız olanı, bazılarımızın dünyayı ya yalnızca kendinden ibaret sanması ya da sığ görüşlü siyasal gözlüklerini on yıllardır çıkarmayışı… Bazıları da var ki, onlar köşe yazıyorlar ama firma temsilcisi veya patron vekili gibi. Eh, okuru da aptal sanmayın ne okuyorsa, bilerek okuyor. Her baş kendi tarağını buluyor yani…

YAZGÜLÜ ALDOĞAN / Posta
Bir gazete sadece haber ve haberin türevlerinden mi oluşmalı? Haberler, röportajlar yeter mi hayata dair her şeyi kavramaya? Yetseydi ‘yorumcu’, ‘yazar’ diye bir meslek erbabı türemezdi mantar gibi! Aslında her gazete okuru, biraz köşe yazarıdır. Ama yine de bir gözatar, çekimine kapılırsa daha dikkatli bakar, ökseye tutulursa okur, yazarını. En çok kızdığını mutlaka okur! Yazarın bir türü vardır, ‘makale’ yazar. Fikri vardır. Analiz ve sentez yapar, konuyu toparlar, sonuca varır.
‘Opinion leader’, ‘eşik bekçisi’ görevini görür. Bizim matbuatta pek ender bulunur. Az bulunduğu için de yabancıları çevirip koyar editörler, bu eksiği giderirler. Fıkra yazan yazarlar eskiden pek makbuldü. Hâlâ yazanları var, biraz felsefe kırıntısı, biraz bilgelik katarlar, bir tür yemek üstü kahve tadı bırakırlar okurda. Kimi yazarlar, yazarlıklarını önemli mevkideki adamlara ulaşmak için kullanırlar, bir tür habercilik yaparlar, muhabir atlatırlar. Köşk yazarları, Demirel yazarları görülmüş, sonra tarihe gömülmüştür… Kimi yazarlar ise hayatı yorumlarlar, dikkat çeker, ufuk açar, düşündürür, kızdırır, güldürürler. İzin verirseniz kendimi bu kategoriye sokuyorum. Haber yapacak olsaydım, muhabirlikte kalırdım. Oysa benim okurum, okuyup da anlamadığı haberini yorumlamamı, açıklamamı, gerekiyorsa eleştirip onun tercümanı olmamı bekliyor. Okurum adına, kızıyor, eleştiriyor, övüyor, dalga geçiyorum. Ve buna ihtiyaç duyuluyor ki yıllar geçiyor, hâlâ yazıyorum, yazıyoruz! Ne yani, bu kadar insana ihtiyaç yok da bizi hâlâ niye kapının önüne koymuyorlar diye hatırlatmak babından mı soruşturma yapıyorsunuz? Gördüğünüz gibi, siz de fikrimizi soruyorsunuz. Gereksiz bulduğum yanları yok mu? Var: Ay bugün ne yazacağım diye yer dolduranlar!

MİNE KIRIKKANAT / Radikal
Hugo Young’ın The Guardian’da yayımladığı “Köşe yazarları ne işe yarar?” yazısını değerlendirmek gerekirse, bence önce şu soru sorulmalı: “Hugo Young Türkiye’de köşe yazarı olabilir miydi?” Radikal’in aşağı yukarı bir tam sayfasını tutan yazı, The Guardian’da köşe yazısı olarak yayımlandıysa,
hayır, olamazdı. Yorumsa, bu yazıyı yine yayımlayamazdı Hugo Young, çünkü Türk basınında ne köşe yazısına, ne yoruma, ne de böyle bir konuyu tartışmaya açan bir düşünür ya da yazara bu geniş yer verilmez. Young’ın salt İngiliz basınına dayanarak vardığı sonuçların Türk basını açısından geçersizliği, yalnız boyutundan bile belli. Eğer basını bir yol olarak düşünürsek, köşe yazısı o yolun üzerindeki refüjlerdir. Yol, The Guardian gibi haberlerin sütun sütun asfalt gibi döküldüğü, ciddi, sorumlu, sağlam ve sürekli bir çalışmanın ürünü bir otoyolsa, köşe yazısından beklenen refüj de dinlenme alanı olur ve Young da köşe yazılarının siyasi olmasına karşı çıkmakta haklıdır. Ama o yol Türk basını ve bizim yollar gibi Gülben’in memeleriyle engebeli, Deniz’in çukurlarıyla delik deşikse; düşe kalka alınan, toz içinde kalınan o yollardan, köşe yazısı refüjlere aklını başına toplamak için sığınılır!
En hayati konuların pespaye bir magazin anlayışıyla haberleştiği Türkiye’de, muhabirlerin yaptığı haberlerin üçte ikisi çöpe atılır, basılanlar da kesilip biçilip kuşa döndürüldükten sonra yayımlanır. Türkiye’de kesilip biçilmeyen tek yazı türü olmak açısından, yalnız köşe yazılarının bir düşüncenin sonuna kadar gitmek şansı vardır. Türk basınında ciddi haber tahammülsüzlüğü öylesine arttı ki, zaten artık ciddi köşe yazısı bile istenmiyor, “light” köşe yazarları yaratılıyor. Türk gazetelerinin en az kötülerinden biri Radikal bile, bu “trend”e kafa tutamamakta, ben de uymaktayım. Hep siyaset ve ciddi yazarsam,
“light”laştırılan okuru sıkmaktan korkuyorum çünkü!
Dolayısıyla Hugo Young’ın gerçekleri, kendi basınının gerçekleri. Bizimkiler de bizim ellerin. Ama Young’ın köşe yazılarına dair vardığı
“kısmi” bir sonuca, genişleterek katılıyorum: Türkiye’de köşe yazısı olsun, haberiyle olsun zaten gazetelerin çoğu, hatta medya pek işe yaramıyor. Çünkü kendilerine biçtikleri bir misyon, bir ideal, caymayacakları, ödün vermeyecekleri prensip yok! Şantaj olmadığı zaman baskı aracı, yegane amacı da ticaret olan bir faaliyete, Young’ı bilmem ama, ben gazetecilik demiyorum zaten.

FERAİ TINÇ / Hürriyet
Köşe yazarlığı da haberciliktir bence. Habere hakim olmadan bir köşe yazarının olaya doğru bir yorum getirmesi mümkün mü? Bakış açıları değişik olabilir ama bir ufuk açabilmek için, herhangi bir konuda bir şey söyleyebilmek için haberi bilmeniz gerekir. Köşe yazısı yazıyorum ama her şeyden önce haberciyim, sabahtan akşama kadar haber izliyorum. Ayrıca köşe yazarları olaylara haberde bulunmayan boyutlar da getiriyorlar. Bir gazetenin insan yüzünü oluşturuyorlar. “Bakalım bu konuda o ne diyor” diye bir arkadaşa telefonla fikir sormak gibi bir duygu da veriyor insana köşe yazarları, gazete-okuyucu ilişkisini boyutlandırıyor, interaktifleştiriyor.
Bir okuyucu olarak sadece habere ulaşmak benim için yeterli değil. Değişik bakış açısına sahip köşe yazarlarını okuduktan sonra gerçeği daha geniş bir açıdan görebilme olanağına kavuştuğumu düşünürüm.

NEVVAL SEVİNDİ / Zaman
Habercilikten vazgeçtim, bizde yalan, iftira ve karalama yapan ve buna rağmen köşe yazarı olarak itibar görmeye devam edenler var. Önce yalanı ortadan kaldırmalıyız. Çifte standarttan vazgeçmeliyiz. İkinci olarak habercilik esastır, katılıyorum. Köşe yazarı halkın nabzını tutacak kadar toplumun içinde ve akademisyen kadar teorik birikimi sürdüren olmalıdır. Masa başından hayali üretim ya da anlaşılmaz akademik bir dille donatarak köşe yazmak marifet değil. Bunlar tümüyle gereksiz. Türkiye’de her şeye bir standart getirmeye çalışılıyor, köşe yazarlarının da belli kriterleri olmalıdır. Dün işe başlayan bugün köşe yazarı olursa saymakla bitmez bu iş. Köşe yazarlığı bir iktidar aracına dönüşmüş ve gazetecilik geride kalmıştır. Türkiye’nin dürüst gazeteciye ve aydın namusu olan entelektüel vicdana ihtiyacı vardır.

ALİ BAYRAMOĞLU / Yeni Şafak
Bir kere köşe yazarlığı kavramı, Türkiye’de batıdakinden farklı bir geleneğe sahip. Muhtemelen Hugo Young da bu yazısında ülkemizdeki durumu kastetmiyor. Türkiye’deki köşe yazarlığı genellikle habercilikten ayrı bir şekilde, eğlendirme, magazin ve gündelik hayata yönelik bilgiler veriyor okura. Bir de belli bir kategorisi yok. Mesela, Hasan Cemal ve Güneri Civaoğlu gibi yazarlar ile Ayşe Arman ve Hıncal Uluç gibi “soft” yazarlar arasında ciddi farklılıklar var. Bu ikinci kategoriyi tartışmanın anlamı yok ama o türün de basın içinde kendine göre yer bulduğu bir gerçek. Habercilikten çok gazete açısından işlevi var onların. Ekonomi ve siyasetteki yorumculuk, haberin üzerine yapılırken bu tarz köşe yazıları bir kişinin üzerine kurulu oluyor. Türkiye’de, bir haber olunca köşede yazmak yerine her an bir şeyler yazmak diye bir gelenek var. Bu durum faydalı mı faydasız mı diye bakarsak eğer, gazete açısından manasız görünüyor ama Türkiye’deki okurlar açısından karşılığı olduğu da inkar edilemez. Habercilikle de doğrudan alakası yok bunun ama görmek gerekir ki haber verilirken elde edilen bilgi, yalnızca süzgeçten geçen düz bilgi değildir. O haberin background’u ve anlamı üzerine yazılan uzman yazıları da haberin bir parçası olarak değerlendirilebilir. İşte yorumculuğun önemli olduğu batı gazetelerinde yapılıyor bu iş. Young’ın yaptığı “köşe yazarlığı güvenilmez ve gereksiz bir iştir” tanımlaması ise bence doğru değil. Yazarların Türkiye’de her gün yazması ve her şeyden anlar bir havada olması işin yönünü değiştiriyor ama zaten asıl eleştirilen şey de köşe yazarlığının bu türü olmalıdır. Türkiye’deki durumun değişmesi ise ülkenin ve gazetecilik anlayışının değişmesiyle ilgili bir şey.

Paylaş

Etiketler: , , , ,