İletişim bilimi kapsamında ve etkili iletişim teknikleri konferanslarımda genelde ön planda tuttuğum konulardan birisi de isimlerin dile getirilmesidir. İnsanoğlunu en çok mutlu eden melodidir aslında kendi isminin söylenmesi. Kendi ismini duymanın verdiği hedonik dürtü, insanı sorumluluğa iten en başat psikolojidir.
Sınırsız sorumsuz bir yaratık olmaktansa, isminin herkes tarafından bilindiği, her yerde görüldüğü veya okunduğu veya anıldığı bir yaratık olmak insanı çok daha büyük sorumluluklara itmektedir. Bu konuda en güzel verebileceğim örnek şudur. İster Türk Silahlı Kuvvetlerinde İster dünya ordularında olsun, üniforma yakasında bulunan berat, nişan, ödül, madalya, rozet, arma vb. lerin geneline “TEVAZU” adının verilmektedir. Bu aslında şu demektir:
– Ey karşımdaki kişi, bak ben ordu mensubuyum, şuralarda şu başarıları, buralarda bu ödülü, bu şavaşta veya tatbikatta şu başarıyı, falanca ülkede şu nişanı aldım. İşte hepsi de yakamdadır. Benim kibirlenmeme böbürlenmeme gerek yok. Sen anla artık ve karşındaki kişiyle (yani ben’le) ona göre konuş. Yoksa bunları göremezsen ben kendimi ve başarılarımı anlatmak zorunda kalırım ki ne buna gerek var, ne de zaman var. Bu yüzden üniformalı asker personel böylesi narsist söylem zorunluluğundan kurtarmak için adına TEVAZU dedikleri yaka üstünde taşınan birtakım rozet ve benzerlerini takarlar.
Silahlı kuvvetlerdeki bu tevazular üniforma üzerinde çok ta fiyakalı durur. Üniformada bunları taşıyabiliriz de ya sivil kıyafette bu iletişimi nasıl sağlayacağız. Örneğin yazın şortla dolaşan bir bilim adamı, veya metan gazıyla çalışan otomobilin mucidi, veya Nobel Tıp ödülü alan kişi ne yapacaktır. Bu da aslında vakur, ağır ve sıcacık (babacan veya anacan) bir davranış ile süslenmiş bilgece birkaç sözcüktür belki de anlamlı bir bakıştır.
Bunlara ilave olarak, toplulukta, ismimizin söylenmesi, konuşulması ismimizle hitap edilmemiz hangi yaş, cinsiyet meslek ve milliyetten olursak olalım biz insanları en çok mutlu eden olaylardandır. İşte bu bilinilirlik gerçeği ister toplum nezdinde ister yaratanın nezdinde o insanı sorumlu olma konusunda zorlamaktadır. Bir anlamda bilinilirlik ismin duyulması, okunması o kişinin içindeki narsist duyguların çığlıklarını TEVAZUYA döndürmektedir.
Google da sadece adımızı yazdığımızda kaçıncı sayfanın kaçıncı sırasında çıktığımızı görmek veya adımızı soyadımızla birlikte yazdığımda ilk sayfanın kaçıncı satırında görüleceğimiz her kişide veya karakterde ayrı bir mutluluk yaratacaktır. İşte burası veya benzeri yerlerde üst taraflarda baş taraflarda bulunmamız bizim narsist duygularımızı okşayacaktır. Bu da bizi doğal olarak daha fazla sorumluluğa ve yeni başarılara itecektir.
Zaten yüce yaratıcının bizi var etmesinin gereği olarak, insanlığa faydalı olma içgüdüsünü içimizde hissettiğimiz anda, kendimizi o güçlü sorumluluk psikozunda hissederiz. Bütün bunları yazarken, kendimizi kasalım veya toplumda kasıntı olarak dolaşalım yapmacık davranalım nağmeleri de okumuyorum. Ancak hiç kimse insanların sınırsız sorumsuz davranışlarını yeğlememi beklemez zaten. Bu konuda ve hemen her konuda varolan gerçek, her şeyin orta yolunun olduğudur.
Yazımın açılış tanım cümlesi kısmını bu sefer sonlara aldım. Manidarlık bozulmasın diye. Bu nedenle kelimenin ne ifade ettiğini belirtmeden konuyu kapatmak istemedim. Narsizm, ilk kez Ellis tarafından 1898’de kullanılan terimdir. Eğer, kendinizi aşırı beğeniyorsanız ve seviyorsanız aynaya, fotoğrafa veya ekrana baktığınızda kendine hayranlık duyuyorsanız ve bu hayranlığın ardından, “iyi ki varım, ben muhteşem bir varlığım” diyorsanız, bunu da toplumdaki diğer kişilerin gözlerine batırmaktan zevk alıyorsanız, siz üst derecelerden bir narsistsiniz.
Bir kişinin narsist duyguları, topluma karşı değil, yaşadığı toplumun sonucu olarak gelişebilir. Farklı derecelerde olsa da özellikle modern toplumlarda yaygin biçimde görülebilir. Kendine aşırı güvenden kaynaklanan narsist tipler her zaman sapkın tipler değildir. Salt özgüven kaynaklı davranışa sahip olanlar, bu duygularını toplumsal sorumlulukla kontrol ediyorlarsa, ortada keşfedilmeye hazır bir lider var demektir. Bu kişileri ilk fırsatta kurumların toplum katmanlarının örgütlerin başına getirmek gerekir. Aksi durumlarda bu kişiler grup örgüt veya işletmede sıradan bir yere konulduklarında hızla engelleyici zararlı bir faktör durumuna gelirler. Bu nedenle politik tercih sahibi kişilerin bu tür insanları doğru yer ve zamanda kullanmaları o kişilerin getirileceği yere olağanüstü sinerji katacaktır.
Bu anlamda kendimi yukarıda yazdığım yazının son paragrafının son cümlelerinin içine koyuyorum ve politik tercih sahibi kişilerden birisinin buyur demesini bekliyorum. Tekliflere açığım.)) Tepe yönetiminde olduğum veya olacağım kurumun veya örgütün başarı grafiğine bir yıl içinde bir sıfır ilave etmeyi taahhüt ediyorum. Bu başarı grafiklerinde yüzde bin artış demektir. Kısa sürede sonuç almak isteyenler için tüm iletişim kanallarım açıktır.
Esenlik Dileklerimle.
Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar https://www.yazarport.com, https://www.gunesgazetesi.net https://www.bilgiagi.net https://www.bilgievreni.com, https://www.siyasalforum.net https://www.gercekgazete.web.tr ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz
Etiketler: hayat, insan, kişisel gelişim, Psikoloji, Toplum, Yaşam