Yazı başlığından da anlaşılacağı gibi, bu yazım aslında herkesin görmediği, görmek istemediği bir gerçeği dile getirmektedir. En başta da benim bir türlü beceremediğim, bundan dolayı da büyük üzüntüler içinde olduğum yüzyılın vakası, hatta sendromudur. Adını Türk literatüründe ilk defa kullanacağım “yoğunluk sendromu” olarak koymak istiyorum.

Günümüz teknoloji ve iletişim yoğun hizmet sektöründe birbirine geçmiş karmaşık işler içinde bocalayan insanların bu tempo içinde sevdiklerine zaman ayırmaması, ayıramaması, görmemesi görememesidir. Sevdiklerimize ayıramadığımız zamanları kapitalist dünyanın asla ve asla bitmeyecek işleri ile değişmekteyiz. Yani sevdiklerimizi, veya bizi çok seven insanları bu işlerimize tercih edememekteyiz. Oysa ki istesek her gün en az beş dakika on dakika onlara ayırabiliriz. İnanın her gün nitelikli olarak saf ve salt olarak sevdiklerimize her gün vereceğimiz on dakika bile önemlidir. Yeter ki bu zaman saf ve salt olarak ayrılmış olsun.

Daha genelleştirecek olursak, çalışan ebeveynler bu sendromun tam olarak içindedirler. Hatta öyle ki zamanla bu yoğunluk sendromu bağımlılık yaparak sevdiklerine özel saf ve salt zaman ayırmayı bir gereksinim olarak görmemeye bile başlatır insanları. Hani şöyle bir söz vardır. En büyük esaret, pranga zincirlerinin ellerde veya ayaklarda acıtmaz olmaya başlamasıdır. Yani esaretin alışkanlık yapmasıdır. Tıpkı esaretin alışkanlığında olduğu gibi, SÖZDE YOĞUNLUK VEYA STRES İÇİNDEKİ İŞ YAŞAMI, kendini tam olarak bir virüs gibi beyine yerleştirir. Böylece ilişkiler yavalaşmaya, rutinleşmeye başlar, sevgiler alışkanlıklara veya sahteleşmeye dönüşür.

Ne yazık ki bu yazıyı okuyan sizlerin yüzde yetmişbeşi de aynı durumdasınız. Ben de aynı durumdayım. Bu yazıyı bu konularda iyice körelmiş duygularımla bendenizin yazması ise oldukça acı vermekte bana. Gelin artık en sevdiklerimize günde en az on dakika zaman ayıralım. Çocuğunuz, kardeşiniz, eşiniz dostunuz, sevgiliniz, nişanlınız her kimse işte.

Bu dediklerimi hemen yapmak ve az da olsa dolu dolu zaman ayırmak. Özellikle de günümüz ortamında biliyorum ne kadar zor bir talepte bulunduğumu. Bu dediklerimi hemen yapalım, hemen bu gün! Yazımı okuduğunuz gün milat olsun bizlere. Sevgiyi dağıtalım çevremize.

Yarın yoğunluk sendromunun kurumsal temellerini ele alalım. Bu sendromun psikolojik ve sosyolojik kökenine inelim. Şimdilik esen kalın sağlıcakla.

Paylaş

Etiketler: , , ,