[Açtım koca parantezi ve…
(Sanırım hayatımın en uzun parantez içi yazısını yazacağım ve sanırım yazım yayınlanır yayınlanmaz yine hayatımın en uzun parantez içi yazısını okumuş olacağım.
Parantez içlerinden dil-anlatım olarak, edebiyat olarak ne kadar hoşlandığımı daha önce ifade etmiştim. Bu pazar günü de parantez içi duygularımızı irdeleyeceğimi belirtmiştim.
Ne gariptir ki, parantez içi duyguları, parantez içine layık bir ortamda kaleme alıyorum. Ne yazık ki, bu satırları kağıda yazarken yazdığım yazıları okuyamıyorum. Yani ezberden yazıyorum. Çünkü şu an yaşamakta olduğum şehrin yaşamakta olduğum bölgesinde elektrikler yok. Dışarıda kar, tipi, boran birbirini takip etmekte. Bense dışarıdaki karın aydınlığıyla pencerenin kenarına sığışmış vaziyette sadece ve sadece önümdeki kağıdın hafif beyazlığını görerekten yazıyorum. Yazma disiplini, yazma sevdası veya aşkı işte… Gerçi bizler için yazmak başlı başına bir yaşam biçimi ya…
Neyse ki yarın erken saatte elektrikler gelir de yazımı bilgisayara geçirip yayına veririm umuduyla yazıyorum. Sözcükler kalemimin ucundan beyaz kağıda yağmakta dışarıdaki kar gibi adeta.
Koca / köşeli parantez içi duyguların içine zorla sığışmış olan parantez içi yazma şartlarının iç parantezini okuyucularım sıkılmadan kapatıyorum) Kapattım))
Parantez içi duygularımız, aslında gizli duygularımızdır. Bir nevi bilinçaltının bilinç üstüne çıkmaya cesaret ettiği ama bilinç altımızın özgürlüğü, hırçınlığı, egosu, üşengeçliği, yalnızlığı, cinsliği vb. ne kadar kötü özellik varsa onların etkisinden kurtulamamış bir yandan da bilinç üstümüzün planlılığını, çevreye uyumunu ve özenini dikkate alarak dibi kaynayan üstü dingin duygularımızın sözcüklere ve/veya kağıda yansıtılmasıdır.
Bilinçaltının kaynayan yapısı, bilinçüstünün düzgünlüğü ve uyumu, parantez içinde birbirini dengelemekte aslında. Hayatın da dengesi zaten KOZMOZ ile KAOS un ara noktasında değil midir? Parantez içi duygularımız, aynı şekilde YİN – YANG ın da orta noktasıdır. İyi kötü, karanlık aydınlık mücadelesinin cebelleşmesi.
Parantez içi duygularımız aslında parantez dışına çıkmak için çığlık atan iç sesimizin mücadelesidir. Bazen de aba altından gösterdiğimiz sopalar olur parantez içi duygularımız. Nasıl ki bazı yazılarda parantezin her bir kapağı ya cümlenin tamamına ya da sözcüğün bir bölümüne öyle bir yerleştirilir ki, bütün bir yılın belki bütün bir ayın veya gündemin özetini ortaya koyuverir adeta.
İçimizle dışımızla bizi biz yapan su yüzeyi duygularımızdır parantez içleri. Tıpkı aysbergin su altı kısmı ile su üstü kısmının sıfır noktası gibi. Su altının derinliğini veya ihtişamını kodlarken su üstündeki koca bir dağın temellerini atıp resmini tasarlamakta.
Bilinçaltımızla biliçüstümüzün kaynadığı gibi sıfır noktasında, biliçaltımız da kendi içinde kaynamakta. Bilinçaltının sağduyusu ile hırçınlığı, sersemliği ile izanı kendi içinde uğuldamakta.
(Şimdiye kadar karın aydınlığıyla yazdım. Ama dışarısı çokça karanlık oldu. bu nedenle bu egzotik yazma atmosferini mum ışığıyla bozacağım. Aksi takdirde gece karanlığındaki karaltı kağıda yaptığım karalamalar gün aydınlığında hiç okunmayabilecek.
Işık gibi var mı? Mum da olsa artık yazdıklarımı mumun ucunda üşümekten titreyen alevin ışığıyla görebiliyorum. Ne güzel söylemiş Abdürrahim KARAKOÇ.
Lâmbamda titreyen alev üşüyor, üşüyor,
Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban, Mihriban.
Benim dizime koyduğum mumun alevi üşüyor ve titriyor. Dışarıdaki dün ikindi vaktinden beri yağan otuz santimi geçkin karın soğukluğundan mı desem, parantez içi duyguları yazmamın endişesinden mi desem sahiden tir tir titriyor.
Bu gece parantez içi duygularını ağdalı sözcüklerle yazmak istiyorum ama parantez dışı duygularım, ağdalı yazarsan okunmazsın, okunsan da anlaşılmazsın diye baskı yapıyor beynime. Ağdalı dille yazılmış bir başka pazar yazısı yazmayı, okunmama pahasına da olsa söz veriyorum bilinçaltıma. Vee, okurlarımdan bıkkınlık emareleri sezinlemeden çıkmak istiyorum bu loş ortamdan.)
Parantezler…
Karanlıkla aydınlığın boğuşması,
Kozmoz ile kaosun geçiş cenderesi,
İç ile dışın meydan muharebesi,
Giz ile üryanın kapışma arenası…
* * * * *
Boğulmuşsa içgüdülerin,
Bir parantez kapağı açıp rahatlayacaksın.
Karıncalanmışsa tezatlardan beynin, yazacaksın.
Yazacaksın, yazacaksın, yazacaksın anlamsız da olsa…
Derinliklerin gölgesinden aydınlığın arifesini yazacaksın,
Parantez iç(i)güdülerinin yürek sesinin
Hazzıyla hazlanacaksın.
Dışgüdülerinin aydınlığındaki sızlanmaları tîye alıp
Kendi kendine nazlanacaksın.
Parantezi kapatma vakti gelmişse hayattan,
Tereddüt etmeden kapatacaksın.
(Parantez içi duygularımız bilinçaltımıza çelme takan bilinçüstümüzü her an düşürebilecek itiraflarımız da olabilir. O halde “parantez içi duyguların tekmesi pek olur” sözüyle parantez içi duygularımın gönlünü hoş ederek bu parantez içi yazısının önce iç kapağını, sonra köşeli kapağını kapattım.)]
Karın soğukluğuna baktıkça çayın sıcaklığı içinizi ısıtsın. Bu pazar kahve içmeyin. Çay için, Zira her yer kar. Bir höpürdetmede bitmemeli içinizin sıcaklığı.
Demlikteki çay tükenene kadar için sevdiklerinizle. Mutlu pazarlar efendim…
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, https://www.bilgievreni.com, https://www.gazetecanik.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.net, https://www.ahmetfidan.com ile, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz
Etiketler: bilinç altı, bilinç üstü, iç sesimiz, insan, parantez içi, parantez içi duygular, parantez içinin sesi, Psikoloji, yin yang