Sevgi Yanılsaması Üzerine Analitik Geometrik ve Mantıksal Çözümleme
Geçenlerde sosyal paylaşım sitesinde,
Bu söz ilk elde doğru gibi görülse de, gerçekte büyük bir hayal kırıklığının yansıması olarak duygunun dramatizasyonundan başka birşey değil aslında. Çünkü, bu cümle (reaksiyon cümlesi olduğundan) sevginin neredeyse tamamıyla gizlenmesini salık vermekte. Oysa ki sevgi hissettirilmeli, gösterilmeli. Yanlış olanı, sevgiyi ifade ederken kişinin ortaya koyduğu sevgiye balans ayarı yapabilip yapamaması. Bilirsiniz, J. Steinbacak, "Fareler ve İnsanlar" adlı romanında fareleri o kadar çok sever ki, her seferinde sevgisinden çok sıkar ve onları öldürür. Her seferinde bu tekrar eder durur.
Toplumda cinayet, entrika, tehdit, yaralama, yalan dolan, vb. bir çok suç ve etik olarak ayıp şeylerin çoğu aşırı sevgi veya delicesine aşk nedeniyle işlendiğini görürüz. Yani ütülenmemiş, dengelenmemiş duyguların sonucudur bunlar.
Şimdiki yazacaklarım belki bir çoğunun işine gelmeyecek. Belki bana şunlar şunlar söylenecek.
– Aman canım, hayat kısa, sevginin planı mı olurmuş, sevgini göster, balık bilmezse hâlık bilir!
– Aşk planlanır mı, aşk delicesine yaşanır, keyfi çıkarılır!
– En iyisi hayatı dop dolu yaşamak. En uygun kişiyi bulana kadar ömür mü geçer!
– gibi, gibi gibi ve gibinin binbir çeşidi laflar edilir.
1. Sevgi Yanılsamasının Tanımı
Sevgisine karşılık bulamayıp reaksiyoner davranışlar gösterilmesini ben 'sevgi yanılsaması' olarak adlandırıyorum. Sevgi yanılsamasının başkaca ufak tefek nedenleri yanında iki başat nedeni var:
Birinci Neden: Çok sevilen kişi, çok seven kişiden çoğunlukla fiziksel görünüm olarak, eğitim olarak, ekonomik durum olarak, özgüven olarak çok sevdiği kişiden daha yüksek veya güçlü durumda oluyor. Çok seven kişi bu durumun sonucu, sadece duygusal değil diğer bütün faktörleri bir araya getirerek çok sevdiği kişiye karşı, kendine göre biraz da egoistçe bir "sevgi" tanımlaması yapıyor. Haliyle çok sevilen kişi de çoğunlukla yukarıda saydığım nedenlerden dolayı fazlaca eyvallahsız olduğundan dolayı kendisi için üretilen "sevgi değeri" kadar bir değer üretmiyor, üretemiyor, üretmeye gerek bile görmüyor. Haliyle bu da sevgi dengesizliğini ortaya çıkarıyor.
Bu birinci faktör nedeniyle atalarımız ve toplum daima, çiftlerin birbirine denkliğini öngörmüş ve istemişlerdir.
İkinci Neden: Kadınlar daha fazla duygusal erkekler daha fazla mantıklı ve az duygusal olduklarından kendilerine karşı üretilen "sevgi değeri" ne karşı eş oranda "sevgi değeri oluşturmuyor veya eş değerde bir sevgi oluşturmaya gerek görmüyor. Çünkü zaten dış mekanda ve kadına göre (göreceli olarak) hayatında çok daha fazla dışsal faktörlerin etkisi altında kalıyor.
1. ve 2. nedeni göz önünde tutup ilişkileri başlatmadan önce doğru kişiyi bulma veya doğru "sevgi değeri" tanımlama konusunda sabırlı olmak gerek. Aksi takdirde, hep filmlerde veya toplum katmanlarında gördüğümüz garabetler ortaya çıkar. Örneğin, A, B yi çok sever B, A yı çok sevmez, hatta hiç sevmez, B, C'yi çok sever ama C de B'yi hiç sevmez böylesi çapraz ve saçma sapan ilişkiler toplumda kelebek etkisi gibi daha büyük sorunlar doğurur. Bu nedenle işin başında ilk kararı verirken, ilk tanımı yaparken dikkatli ve akıllı olmakta fayda var derim.
Bu ön değerlendirmeler ve sabır süreci yaşanmadıysa eğer, bir ilişkiye veya bir birlikteliğe bodoslama dalındıysa, sevginin ve aşkın (iki çift arasındaki anormal kişilik ve kimlik farkları nedeniyle) bitmeye başladığı farkedildiğinde, KAYBETMEKTE OLAN, GERİ KAZANMAK İÇİN ANLAMSIZ BİR SAVAŞ BAŞLATIR. Ancak ne var ki, korkunun ecele faydası ol(a)mayacaktır.
Önce endişeler, ardından tedbirler, ardından yalanlar veya tehditler başlar, bunların üzerine bir yığın içinden çıkılamayacak başkaca suçlar veya hatalar işlenir.
Eğer, aşkınızı, sevginizi daha yolun en başında ütülemezseniz, kontrol etmezseniz, hayat çok gecikmeden sizi ÜTÜLER. Bu ütünün ateşi, sadece sizi yakmaz, ailenizi, çevrenizi, sonra bütün bir toplumu yakar!
2. Sevgi Yanılsamasının Diğer Ufak Tefek Nedenleri
a) Takoz Kafalılık veya İncelikten Yoksun Kişilik: Taraflardan çok sevilmesine rağmen sev(e)meyen veya hiç sevmeyen kişinin (erkek veya bayan) takoz kafalı, sevgiden hiç anlamayan veya istese de ince olamayan bir karaktere sahip olması. Bu durumda verdiği sevgiye karşı hakettiği sevgiyi alamayan için üzülmeye hiç ama hiç değmeyen tiplerdir. Bu kişilere karşı, çok seven kişinin tuzu kuru ise eğer, inceldiği yerden kopsun demesi en hayırlısıdır.
b) Ağır İş ve/veya Dış Çevre Faktörleri: Bu durumlarda verdiği sevgiye karşılık beklediği sevgiyi bulamayan kişinin yapması gereken en iyi şey, sabırla beklemek ve elindekiyle idare etmeye çalışmaktır. Geçim sıkıntısı çekenlerde veya ağır iş koşullarında çalışan erkeklerde çoğunlukla görülen bir durumdur.
c) Aile Faktörü: Kendisinden sevgi beklenilen taraf eğer ekonomik veya duygusal olarak ailesine karşı aşırı bağlı ise, bu kişinin ailesinin sevgi bekleyen kişiyi sevmemesi, ve/veya kabul etmemesi durumunda ortaya çıkar. Bu durumda sevgi bekleyen hatta dilenen taraf kendisine faydalı olacak ortak kişileri devreye koymalıdır. Bulamazsa eğer, kendisene en yakın psikologa danışmalıdır. Burada psikolog, olsa olsa günü kurtaracak palyatif tedbirler önerecektir. Çözümü en zor olan bir durum.
d) Yeni Bir Dişi/Erkek Kuş Faktörü: Güçlü sevgi bağına rağmen, her şey iyi iken sevgi erimeye veya eriyor gibi görülmeye başladıysa bu durumda taraflardan sevgi beklenilen kişinin hayatına yeni bir aşk giriyor veya girmekte olduğunu gösterir. Bu durumda sevgi bekleyen taraf eğer erkek bayan farketmez, durumu açıkça medeni olarak konuşup, sıkmadan boğmadan sürecin geçici bir heves olduğunu karşı tarafa ifade etmesidir. Bu durum sevgi bekleyen tarafın oldukça sabırlı ve hatta geniş olmasını gerektirir. Zor bir durum olsa da bu tür geçici heveslerden eşini veya partnerini olgunluk yöntemiyle kurtaran çok çiftler tanımışımdır. Yalnız sevgi bekleyen tarafın tuzu kuru ise, çoğunlukla bu durumda ayrılma veya boşanma kararı verilir.
SONUÇ:
Nihayetinde şunu bilirim ve söylerim ki, tarafların en başta birbirine uygunluğu, denkliği bu tür sorunların yaşanmasının yolunu kapatır. Her yönüyle aradığını bulan kişi, geçici heveslere kapılmış olsa bile, aklıselim veya sağ duyu galip gelir, çiftler tekrar birbirine karşı kenetlenirler. Yeter ki taraflarda denklik olsun. Şunu da belirtmek gerekir ki, sırf denklik bulduğu için hiç elektirik almadığı kişiyle bir ilişkiye giren taraf er geç hüsrana uğrar. Yani yazımızın en başında sevgi yanılsamasın birinci maddesinde ortaya koyduğumuz faktörlerde "aşk" ta da denklik gerek. Yani her iki tarafın birbirinden elektrik alması şarttır. Bunu yakalayabilen çiftelerin değmeyin keyfine. Böylesi uygun çiftlerin birlikteliklerine sızmak, onların birlikteliklerini yıkmaya çalışanlara da Yüce Yaradan fırsat vermesin. Elemtere fişş, kem gözlere şişşş)))
Sevgili pazarcı dostlar, bu gün sazı fazla uzattık. Sıkılarak bir pazar yazısı daha okudunuz. Bu da böyle olsun. Ertesi pazar (kısmet olursa) hep birlikte Nilüfer'lere selam söyleriz.))
Bu yazının daha iyi algılanabilmesi için aşağıdaki iki ayrı yazımın da linkini veriyorum.
(1) Çöpe Attıklarını Çöpten Boşaltabilmek Yürek İster, / 27 Şubat 2011 Pazar.
https://www.bilgiagi.net/cope-attiklarini-copten-bosaltabilmek-yurek-ister/46770/
(2) Partneriniz Kaç Para-Kredi / 19 Nisan 2009 Pazar
https://www.bilgiagi.net/partneriniz-kac-parakredi/1915/
Etiketler: ahmet fidan, aşk, biliçlenme, evlilik, hüsran, ilişki, insan, pazar keyfi, pazar yazısı, Psikoloji, sevgi, sevgi yanılsaması, Toplum, yanılsama, Yaşam