Kişisel Alan ve Toplumsal Alan Kavramı, Kişisel ve Toplumsal Alan Kapsamındaki Esneklikler ve Kaymalar
Herkesin bir bakışaçası veya görüşünün olması, toplumsal harmoninin bir zenginliği hatta gerekliliğidir. Yeter ki bu çeşitliliklerin ortaya konulmasında veya yaşama yansıtılmasında sınırlar zorlanmasın. İşte FAY HATTI buradadır.
Bazı cüssesi gelişmiş, BAS sesi yüksek, KESESİ dolgun, İŞVESİ ve HOŞ SESİ etkili kişiler veya kitleler kendi bireysel sınırlarını veya tanımlanmış / tanımlanmamış alanlarını geniş olarak çizmek istemektedirler. Veya sosyal devlet tarafından kendilerine saf vatandaş olarak verilen alanlarıyla yetinmeyip bir kısım hakça veya hakça olmayan yöntemlerle sahip oldukları ilave özellikleriyle kendilerine veya kurumlarına yeni geniş sosyal alan tanılmaması yaparlar.
Burada bir kural karşımıza çıkar.
Kimsenin sosyal alanı, kimsenin yaşam alanını ortadan kaldıracak şekilde tanımlanamaz. Yani birininzevki ve eğlencesi için birinin vücut bütünlüğü ortadan kaldırılamaz. Ancak toplum ve toplumdaki kimi bireyle bazı dönemlerde bahsini ettiğimiz alanın hakça olmayacak şekilde belirlenmesine sessiz kalabilmekte hatta bu alan aşımına (tecavüze) söz tavır ve eylemleriyle doğrudan veya dolaylı olarak destek olabilmektedir. İşte burada TANIM yapmak gerekli. Bu tanım da eğer yaşanılan yer devlet ise, devletin meşru hukuk sistemince, eğer yaşanılan yer bir devlet değil de topluluk ise, topluluğun konsensüs halinde olduğu kural veya değerler ile yapılır.
Yaşam Alanı Nedir, Sosyal Alan Nedir?
Yaşam Alanı:
Bir canlının (insan, hayvan, bitki) yaşamını sürdürebilmesi için gerekli/zorunlu olan alan veya çevredir. Bu alan veya çevre, genelde canlı özelde insanın şekil, beden, vücut bütünlüğünü koruması için de gerekli bir alandır.
Darvinist mantıkla doğal seleksiyon gereği bir canlının yaşamının devamı için, başka bir canlı onun varlığını ortadan kaldırabilmektedir. İnsanlarda da eğer bu seleksiyon bu şekilde yürüyorsa buna "hayvansal yaşam" denilecektir. Oysa ki insani bir yaşamda, din, ahlak ve toplum kuralları vardır ve bu tür selektif yokedişlerde 'vicdan', 'kul hakkı' ve 'hukuk kuralları' devreye girer. O halde hayvansal şuursuz / bilinçsiz yaşamda mümkün olabilen bu olgulardan kurtulabilmek bizi, içinde 'değer'lerin olduğu 'insan'ca yaşama götürecektir. Bu vücut bütünlüğü, toplum kuralları ve/veya yazılı – yazısız Anayasa kurallarıyla sabitlenmiştir.
Sosyal Alan:
Sosyal alan, asgari yaşam alanına sahip olan insanalrın daha mutlu olabilmeleri için gerekli ve/veya zorunlu olandır. Başkalarının o alana müdahale etmesi düşünülemez. Bu Anayasa'nın "herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz vazgeçilmez devredilmez haklara sahiptir" maddesiyle güvence altına alınmıştır. Bunlar kişilik haklarıdır.
Örneğin, birilerinin can güvenliği tehlikeye düşürülecek şekilde başka birisi silah atma zevkini kullanması, veya diğer yandan, birilerinin can güvenliğine ilişkin yaşam alanı dokunulmazlığının geniş çizilmesi veya bu alanın garantiye alınması kaygısıyla bir kişiye veya bir kitleye sosyal alan tanımlaması hiç yapılmaz. Örneğin, bir aşiret ağasının veya bir belediye başkanının eğlenmesi için bir dilencinin veya aciz bir vatandaşın vücut bütünlüğüne veya zorunlu yaşam alanına doğrudan müdahale edilebilir. İşin garibi bu müdahale veya zorlamanın bireyler tarafından görmezden gelinmesi veya ses çıkarıl(a)maması olgusudur. Bunun nedeni, ağır bir siyasal kimlik, ekonomik veya fiziksel yönden güçlü bir kişilik tarafından bu alan aşımının (ZULMÜN) kanıksanması daha da vahimi, gereklilik halini almasıdır. Bu örnekler toplumda, yer yer dramatik, yer yer trajikomik yönleriyle görülebilir.
Öyle ki toplumsal değer yargılarının gelenekselleşmiş bir görüntüsü olan meşru hukuk kuralları, gerek yargıçlar tarafından gerek bizzatihi toplum tarafından birinci tür insan grubu (zulmeden) lehine geniş olarak yorumlanabilmektedir.Bir nevi toplum veya yargıçlar bilinçli veya bilinçsiz olarak güçlüden yana taraf olmaktadırlar.
Durumun bir derece daha dramatik boyutu ise, güçsüzlerin korunması için güçlünün sosyal alanlarının zevklerinin daraltılmasına yönelik bilinçli veya vicdan sahibi kişiler yine toplum tarafından sosyal yöntemlerle yargıçlar tarafından ise, hukuksal yollarla cezalandırılır. Tabir caizse, güçsüzlerin avukatlığına soyunan vicdan sahipleri, güçlüler tarafından sindirilirler veya yok edilirler. Bu ortamda "vicdan" ve "hak" kavramları toplum tarafından da, yargıçlar tarafından da dikkate alınmayıp birer paçavra olarak görülür.
Sonuç Olarak;
Kişilerin (bireylerin) alanları saf ve salt insan olarak ele alındığında sorunsuz olarak sınır çizelebliir. Ama bireylerin varlık ve sosyal statüleri açısından ele alındığında sınır çizimi zorlaşmakta, hatta yer yer sosyal statülerin işin içine girmesiyle imkansız derecede zorlaşmaktadır. Saf ve salt "insan" sujesi itibarıyla 2+2=4 eden matemakitksel formül, giydirilmiş statü, sorumluluk ve sıfatlar ile, üç değil beş hatta on bilinmeyenli denklemlerle çözülebilecek hale gelmektedir. Bu muğlak belirsiz dumanlı havada ise, sınır daima güçlünün çizdiği sınır olarak kabul görmektedir. Bu da toplumun en acımasız ÇİFTE STANDARDI olarak hayatta varolmaktadır.
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, https://www.bilgievreni.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.org, https://www.gazetecanik.com, https://www.gercekgazete.web.tr, www.bolgeselhaber.com, www.unyekent.com www.hizmettv.com.tr, www.sinematur.com, www.ahmetfidan.com ile, Gazete Canik, Unye Kent, Gazete Gerçek, vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: insan, sosyoloji, Toplum, toplum bilim, toplumsal alan, Yaşam, yaşam alanı