Tanzimattan bu yana Türk aydınları dahil bu hastalığın elinden kurtulamamıştır. Basmakalıp düşünceden önce taş baskı kalıbı görmeyen okurlarımı ilk fırsatta bulabilecekleri bir müzeye gidip taş baskı görmesini istirham ederim. Taş baskıda kalıp olan taştaki ters simetrik yazı veya motif boyandıktan sonra kağıt veya kumaşın üzerine kapatılarak baskı elde edilir. Taş kalıptaki yazı veya motifte ne varsa o kumaşa veya kağıda çıkar. Kalıpta olanın dışında başka bir motif veya yazının çıkması mümkün değildir. Basma kalıp düşünce de bu olaydan kaynaklanmıştır.
Geçen günlerdeki bir yazımda ‘Sokaklarda Türbanlı Sayısı Artıyormuş: Yalan’ başlıklı yazımın yayınlandığı bir çok internet sitesinde yoğun ve benzeri tartışmaların çıkması bu konuyu ayrı bir yazı konusu yapmama neden oldu.
Dünyadaki skolastik mantığın Türk Kültüründeki paralel kavramı, basmakalıp düşüncedir. Basma kalıbı açıkladık. Olay çok daha iyi algılansın diye. ardından sonra skolastik düşünceyi irdeleyeceğiz.
Skolastik mantıkta Ortaçağ Avrupa sında bilimin dumura uğradığı dönemde Aristo ‘Atın ağzında on tane diş var’ demiş olsa hiçbir kimse atın ağzında gerçekten kaç diş var bakmaksızın bunu doğru olarak kabul edermiş. Bu günlerde bunun en karakteristik örneğini yaşıyoruz.
AKLI EVVEL BİRİ TÜRBANLI SAYISI ARTIYORMUŞ diye bir laf etmiş. Atın ağzındaki dişi saymayı bile düşünmeyen beyin çalıştırma özürlü kişiler bunu sorgulamaksızın en temel argüman (dayanak) olarak göstermekteler. Öyle ki, skolasizm mantığı beyni içten içe kemiren bir virüs gibi sarmakta, inandığı veya inanmak istediği kişi veya kurumlardan ne duyduysa onu doğru olarak kabul etmektedir. Bu sosyal ve siyasal skolasizmdir.
Ortaçağ’ın en başta gelen skolastiklerinden Aquinolu Thomas ‘Tanrı Devleti” adlı eserinde kilisenin mutlak egemenliğinden bahsetmiştir. Siyasal düşünceler tarihine baktığımızda Filozofları veya bilim adamlarını ve eserlerini anlamak için öncelikle yaşadıkları döneme ve bu kişilerin gerçek hayattaki meskeklerine bakmak gerek.
Thomas bırakın diğer alanlara, ekonomik alanlarda bile kilisenin veya teolojinin ışığı altında değinilebileceğini söylemiştir. Bütün gelişme yollarını kilisenin ufuksuz ve değişmez paradigmasına bağlamıştır. Aslında bu günkü skolastik laikçi güruh, böylesi skolastik hastalığın bir nüksetmesidir.
Bu hastalık konusuna göre akut hale gelebildiği gibi, bazı konjonktürlerde de travma durumları ortaya çıkarabilmektedir. Oysa ki, elinize yer küreyi aldığınızda ülkemizin ne kadar önemli ve son derece hoş bir konumunun olduğunu, kültürler bileşimi olduğunu, dünyada tarihi derinliği olan ilk on kültürden biri odlumuzu rahatlıkla anlayabilirsiniz. Bütün bunlar böyleyken, araştırarak inanma veya eleştiri ile hakareti birbirinden ayırmayı bilmek, kişilerdense sıfatları veya davranışları irdelemek zor gelmekte hepimize.
Buna karşılık İslam dininde de Kur’an-ı Kerimin en çok dile getirdiği konular düşünmüyor musunuz, bakmıyor musunuz, araştırmıyor musunuz, akletmiyor musunuz, görmüyor musunuz, sorgu cümleleridir. Bu sorgu cümlelerini Hucurat Suresinde bir emirle perçinlemiştir. “Eğer size bir fasık (yalan) haber ulaştığında onu iyice araştırmadan ona inanmayın‘demiştir. Bu yalana inanma sadece şu ya da bu düşüncede olanlara veya şu ya da bu cinsiyete özgü bir durum değildir. Bu psikoloji insanoğlunun tembellik psikolojisinin hedonik (zevkcil) uzantısıdır. Yani insanoğlu hemen duyduğuna inanmak ister.
Bir değerlendirmede bulunmak için her iki tarafı hatta tarafların tamamını dinlemeyi yeterli görmez. Skolastik düşünce sadece laikçi kesimde büyük hastalıktır dersek haksızlık yapmış oluruz. Şeyhine tabi olan, şeyhini, liderini, hocasını peygamberden üstün hale getirmiş yine hasta beyinler de skolastik çember içindedirler. Burada devreye bir de kayıtsız şartsız teslimiyet ve iman (haşa) Allah’a olmayan iman da girmekte.
Oysa ki akaid kitaplarında ve din felsefesi olan kelam biliminde araştırmanın önemi ortadayken, bir ictihad getirilir, isabetli ise, iki sevap değilse yine bir sevap yazılır mantığının altında özde İslam dininin doğma ve skolastik düşünceye taban tabana zır bir din olduğu yatar. Hatta bu konuda irade boyutunda itikadi inanışlar açısından da büyük farklıklar olmuştur. Bunların da nedeni, İslam dininin araştırmaya ve doğru bilgiye verdiği önemdir. Bu gerçeği ülkemizin urucusu Atatürk bile bir çok yerde dile getirmiştir. Ama araştırmak zordur.
(((((Yaşasın kulaktan dolma bilgiler. Yaşasın cahillik. Yaşasın siyasal veya sosyal skolasizm, yaşasın basmakalıp mantalite.)))))
Aydınlık yarınlar dileğiyle.
Not:
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar https://www.yazarport.com , www.gunesgazetesi.net https://www.kamudanhaber.com https://www.bilgievreni.com , https://www.siyasalforum.net https://www.gercekgazete.web.tr www.radyobrt.net ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Bu sitede yayınlanmakta olan yazılar https://www.yazarport.com , www.gunesgazetesi.net https://www.kamudanhaber.com https://www.bilgievreni.com , https://www.siyasalforum.net https://www.gercekgazete.web.tr www.radyobrt.net ile, Gerçek Gazete, Halkın Sesi, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: bilinçlenme, din, Felsefe, Toplum