Bir de baktım ki, 1990 yılının başlarından 2012 yılının sonlarına doğru yaklaşık olarak iki bine yakın köşe yazısı yazmışım. Bunların arasında, yaklaşık olarak son 5 yıla yakındırgeleneksel hale getirmiş olduğum 'pazar yazıları'mın sayısı da 2005 öncesini de dahil ettiğimde, 200 ü bulmuş durumda.
Pazar yazıları olarak eski başlıklarımın tamamına baktığımda, konu çeşitliliğine bakarak yazılmamış birşey kalmamış diyebilir miyiz? Tabi ki hayır. Çünkü, hayat, milyarlarca olay, insan, yer, tür arasında yazılmışlar ne ifade eder ki. Bunca çeşitliliğe rağmen, hayat hala bir o kadar bakir.
Bu zaman içinde neleri mi yazmamışım?
Tabi ki en başta "kalem" i yazmamışım. Yazımı yazdığım 'kalem'i yazmamışım.
Zavallı kalemi, hani o unuttuğumuz kalemi, hani o eskiden hemen her yetişkinin cebinde ve çantasında mutlak surette varolan kalemi. Ne yaptık peki, geçen zaman içinde kalemi, TUŞlarla ve KLAVYE ile aldattık. Sorgusuzca kalemleri yok ettik ceplerimizden.
Eskiden hastaneye veya bankaya gittiğimizde, "pardon, kaleminiz var mı?" dediğimizde herkes cebine davranır aynı anda üç beş kalem uzatılırdı. Ya şimdi? Şimdi ise, kalem sorduğunuzda herkes önce birbirine bakıyor, bir iki saniye içinde masum ve mahçup gözlerle kırık bir tebessümle "maalesef" diye cevap alıyorsunuz.
Bu konuda ben direnenlerdenim. Bunca elektronik ve dijital iletişime bulaşmış olmama rağmen cebimde ve çantamda en kötü ihtimalle bir kalem bulunur.
Acaba kalem mi kendini çizdi biz mi kalemi çizdik. Yoksa kalem mi bizi çizdi. Kalem kendini çizeliden beri ya da biz kalemi çizeliden beri, KELAM da çekildi hayatımızdan.
Komşu komşunun yanından 'zart' diye geçiyor artık. Acı bir tebessüm bile bırakmaksızın. Ne acı değil mi?
Hey bu yazıyı bu satıra kadar okuyan sen. Evet SENN, sana söylüyorum. Kalem çizdi gitti kendini ama bari siz KELAMI çizmeyin. Hani en azından bari uzun uzadıya konuşmasanız da tanıdıklarınıza selam verin ve en azından "nasılsınız komşu" veya "nasılsın arkadaşım" diye hal hatır sorun. Yazık oluyor bize, başkasına değil bize! İnsan olduğumuzu unuttuk küllüm kötek.
Azmanlaşmış robotlar gibi her tarafta elbiseler yürümekte. Lütfen elbisemizin içine girelim. İnsan(ca) olmayı deneyelim. Hani o koşuşturmacada unuttuğumuz kendimizi elbisemizin içine sokalım. Ruhumuzla birlikte gülümseyelim, (en azından tanıdıklara) selam vererek yürüyelim etrafta. İnadına değil inanarak selamlaşalım, kelamlaşalım.
Dijitalleşen gülümsemelerimizi canlandırabilir miyiz dersiniz. Siz ne derseniz deyin, ben gayret ediyorum, etmekteyim, edeceğim.
Bir sonraki "Yazılmamış Şeyler" in konusu, "Sigara ve Çakmak" olsun. Sevgi ve saygılarımla efendim. Sabah kahveniz bol köpüklü, akşamki sohbetleriniz çay gibi demli olsun.
Kalın sağlıcakla.
Not:
Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, https://www.bilgievreni.com, https://www.siyasalforum.org, https://www.gazetecanik.com, https://www.gercekgazete.web.tr, www.bolgeselhaber.com, www.sinematur.com, www.ahmetfidan.com ile, Kuzey, Gazete Gerçek, vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: ahmet fidan, kalem, kelam, pazar yazıları, pazar yazısı, söz, yazı, yazı üzerine, yazılmamış şeyler