Muhallebi çocukları, plastik, poşet ve plazma ekran devrinin bebeleri okumasın bu yazıyı!
Gün olur devran döner derler çoğu zaman. Gün olur olmasına da devranın dönmesi ne gizemdir bilir misiniz.
Dikine dikine muntazaman yerleştirilmiş, kara kıyamete meydan okumuş, güneşin yakıcı sıcaklığında kavrulmuş hayli kararmış ve de aşağı doğru uçlarından yıllara meydan okudukça dökülmeye mecbur kalmış cumbalarıyla vakur, duvarlarında incir bitmiş ahşap konakları görürsünüz bazen yürürken yitik şehrin en gözde avuç içi meydanlarından dap daracık ara sokaklara girdiğinizde. Cümleler kurarsınız, tıpkı bu yazının bir önceki cümlesi gibi, uzun uzadıya beyninizde devirler devranlar dönderirsiniz. Hoş beyninizde dönderdiğiniz devranların döngüsü, varsaydığınız uçuk kahve anıların derinliği sizin yaşınızla orantılıdır ya. Zaten bu pazar yazısısını öyle yeni yetmeler, muhallebi çocukları, palazma, plastik poşet devrinin insanları okumaz, okusa da hiç bir zevk almaz.
Her bir kentin bir de yitik şehri vardır. Yitik şehir dendi mi, öyle edebiyat sanat eserlerinin yaprakları gelir akla. Oysa ki, her kentin yitik şehri, o kentim en az yüz yıl önceki yapılarının olduğu, eski şehirin en güzide ve avuç içi kadar meydanı ve çevresindeki evlerinden oluşur. Yitik şehrin insanları gibi kokusu bile farklıdır. Kaldırımlarının dar sokaklarının sonbahara çalan uhrevi havasının farkı gibi.
Bir de o şehrin meydanının bir iki koca çınarı olur. Gövdesindeki izlere, dallarındaki devasa kıvrımlara baktıkça tüyleriniz dikenlenir, tıpkı yitik şehrin ahşap ve inadına vakur konaklarına baktığınız andaki gibi. Mihriman türküsü gelir kulağınıza çınarın her dalının ağır aksak sallanışında, gözlerinize iner, koca yılların yılgınlığı perde perde.
Bir tarafta sonbahar, bir tarafta koca çınar.
Bir tarafta asırlık buhranlar, bir tarafta bakan gözlerdeki ihtimam.
Bir tarafta deruni sessizlik, bir tarafta yere en yakın nargile kahvesindeki bigane hayatlar.
Ey arş-ü ferşe bağlayan koca çınarın dalında sallanan son yaprak.
Senin düşmeni beklerim heyecanlı sabırlarımla.
Yitik şehrin namütenahi hayallerine dalıp dalıp çıktıkça,
Sevgili yaprak; o kurumaya yüz tutmuş sarı kahveliğinle yere döne döne ve sakince inişini bekliyorum.
Düşüncelerimin istinad duvarlarına dayamışım ben şimdiden, yitik şehrin koca çınarının kurumuş yaprağının damarlarında dönen devrin vedahi devranın içinde nüveleşmiş geleceğe ümit dolu, azimli, ısrarlı ve inançlı duruşları.
Her yiten şehrin koca çınarı, her koca çınarın düşen son yaprağı, lisanı hal ile, camdan gökdelenlerinin içindeki plazma ve plastik ürününü neslin yaşadığı modern kentin yavrucuklarına bırakmıştır deveranı.
iniyorum aşağılara doğru derinlere,
acıyorum ölümle öpüşmeyen beyinlere,
üşüyorum, ölüm iliştirilmiş dirilişlerimle,
zifirdeki kıvılcımı görüp hayata eriyişlerimle,
dalga geçiyorum oynadığım panzerihremile.
Ve uçuyorum hay hay, lay lay lom lara eğreti sohbetlerimle.
ahmed emin fidan
Bu pazar yazım, Cahit Sıtkının şiirinde geçen otuzbeş yaş üstü insanlarına gitmiş olsun. Bir de yaşı genç olup da yüreği olgunlara. Pazarınız keyifli kahveniz köpüklü geleceğiniz ümitli olsun efendim.
Not:
Bu yazı, www.bilgiagi.net, www.bilgievreni.com, www.kamudanhaber.com, www.haberanaliz.net, www.siyasalforum.net, www.gunesgazetesi.net, www.gercekgazete.web.tr, ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Güney Marmara Yaşam ve Fatsa Güneş gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.
Etiketler: doğa, günce, hayat, insan, nostalji, Tarih, Yaşam